9 Mayıs 2022 Pazartesi

MEHDİ İÇİMİZDEKİ TEMBELLİK, TÜRK İSE BEKLENEN


Bir kurtarıcı mı beklemek gerek,  hazırcılık denilen illet ile yoğrulup yan gelip yatmak mı? Yoksa çalışmanın verdiği hissiyat ile yanmak mı?

 

Üstadın dediği gibi Devler gibi eser vermek için karıncalardan ilham alıp çalışmak gerekmez mi?  Kendi nefsimize uyup kendi ateşimize odun taşımak nasıl bir gafilliktir. Hedefsiz yürüyen nesil ile nasıl ulaşabiliriz kutlu mefkûreye,

 

Ham gelip Atalar dergâhında pişme niyeti kayboldu. Algılarla yönetilir oldu genç beyinler... Okumayan, araştırmayan ve duyduğuna inanan bir yığına sahip olmak istemiyoruz. 

 

Mücadeleci bir ruh gerekiyor ve her şeyden önce o ruhu şekillendirecek bir hedef, bir hareket noktası, bir istikamet, kutlu bir düş gerekiyor. Düşlerde Kızılelma'mız ama ulaşmak için bir çaba sarf ediyor muyuz?

 

Nedir Kızılelma ???

 

Zalimin kalbindeki korku, mazlumun yüreğindeki ümittir. Yeryüzünde inançla yaşama ve yaşatma davasıdır. Kızılelma düşsen bile tekrar ayağa kalmak, sendelesen bile yeniden yürümek, hatta ölsen bile dirilmektir.

 

Öncesinde anlattığımız gibi şeytanın insanoğlunu kandırdığı ilk yere en temiz ve saf halimize Allah’ın emirlerinin ilkine gelmektir Kızılelma

 

Hayalperest diyorlar bize, ulaşamazsınız diyorlar bir gün tek çatı altında kutlu sancak ile var olmayı özlüyoruz. Ama kimse bu düşe inanmıyor. Aslında bu duygu ve düşüncelere sahip olanlarında haklı sebepleri ve anlatıları mevcuttur.

 

 Haksız değiller Türk ve İslam dünyası eskisi kadar olmasa da hala belirli parçalarını birleştirebilmiş değil gidilecek çok yol halledilecek çok mesele var ekonomik güç, dilde fikirde birlik ve her şeyden önce mefkûre ve amaçta birlik gerek kardeşlikten öte geçmiş ile bağları koparmamak gerek, tarih bizi çağırıyor istesekte istemesekte gönül coğrafyamızda gözü yaşlı balalar, yüreği dağlı analar Türk sen özlenen ve beklenensin diyor.

 

Şairin dediği gibi

 

Bir Türk'ün gönlünde dağ varsa Balkan'dır, nehir varsa Tuna'dır.

 

Gönül coğrafyamızda geçmiş ile bağını koparmayıp, kökü mazide birer âti olan, milli şuurunu her daim uyanık tutan Türk beklenendir!

 

Büyük bir sorumluluğumuz var dünya mazlumları bizi bekliyor iken bizim gençliğimiz koşmak yerine yürüyor yürümek yerine bazen de emekliyor. Uçmak gerekiyor beyler uçmak gerekiyor.

 

Tarihin altın çağlarında Türk dediklerinde yalın kılıç yiğitler atlarını kanat edip bozkırı bir uçtan bir uca gezerlerdi. Ecdadın izinden gitmesi gereken gençlik Z diye isimlendirilip boş modernleştirilme ile köleleştirilemez.

           

Sadece günümüzün gençliği değil yetişkinlerde örnek olup yol gösterici olmuyor. Günümüzün çocuklarının eline kitap vermek var iken onların eline telefonlar verilip başlardan savılıyor aklı sıra çocuklar oyalansın diye ebeveynler kafa dinliyor. Sonra algılarla, stratejik mühendisliklerle yapılandırılan birçok internet uygulaması çocuklarımızı esir alıyor.

 

Peki sormak gerek büyüğü ile küçüğü ile tembellik zihinleri esir almış iken çalışmayan bir güruhu kim kurtaracak, coğrafyamızda mazlumlara üzülürken sadece onlarla birlikte ağlayacak mıyız yoksa kurtarıcı biz mi olacağız?

 

Oturup ahir zamanın habercisi kıyameti mi bekleyeceğiz yoksa Mehdi mi gelip bizi kurtarıp birleştirecek? Ebabiller mi gelip zalimlerin başını taşlayacak?

 

Böyle bir rahatlık ve beklenti olamaz.

Okuduğum bir kitapta yazar en içten şekilde anlatmış idi bu beyhude bekleyiş ve tembelliği.

 Satırlarda geçen cümleler aynen şu şekilde idi.

“Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır. Mehdi elbette gelecektir. Ama Mehdi’yi beklemek değildir bizim meselemiz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Mehdi’yi bekleyin demedi. Sadece geleceğini söyledi. O Mehdi gelene kadar aslında hepimiz zamanın ve yaşadığımız mekânın Mehdi’si olmalıyız.

 

 Günümüzün sahte Mehdileri gibi değil tabi ki, kendine ilahi emir geldiğini düşünen kendini sağda solda Mehdi ilan eden şaklabanlara da ihtiyacımız yoktur.

Niyetimiz bellidir. Kutlu Mefkûre yolunda Allah’ın buyrukları doğrultusunda şaşmamak büyüklenmemek, bulutların üzerinde yürümemek gerekir. Dikleşmeden dim dik durabilmektir mesele, mazluma karşı boynu eğik ama zalime karşı dili, yüreği ve tüm benliği ile dik durabilmektir.

Şimdi sen ebabilleri beklersin, gelsinler de şu zalimlerinin başlarına taş atsın diye umut edersin peki hiç düşündük mü? Ebabiller gelse bir avuç zalime mi yoksa onlara dur demeyen dilsiz şeytan olan kişilere mi o taşları atar?

Bu sorunun cevabı bellidir bizler hem kendimizi hem de gelecek nesli donanımlı bir şekilde geliştirmezsek taşlar bizim üstümüze yağacaktır. Ayrıca ebabil kuşlarına gerek kalmadan bilgisizliğin taşlarını birbirimize atmaktan geri durmayacağızdır.

Silahların değil artık donanımlı fikirlerin savaştığı 21. Yüzyılın dünyasında gençliğin en büyük Kızılelma’sı, en büyük hareket noktası İLİM’dir. Bilgi berekettir. Bu bereketin varlığını hissederek kendi tarihinden kopmayıp adım adım yürüyen bir nesil geleceğin en büyük mimarı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder