Bir
kurtarıcı mı beklemek gerek, hazırcılık
denilen illet ile yoğrulup yan gelip yatmak mı? Yoksa çalışmanın verdiği
hissiyat ile yanmak mı?
Üstadın
dediği gibi Devler gibi eser vermek için karıncalardan ilham alıp çalışmak
gerekmez mi? Kendi nefsimize uyup kendi
ateşimize odun taşımak nasıl bir gafilliktir. Hedefsiz yürüyen nesil ile nasıl
ulaşabiliriz kutlu mefkûreye,
Ham
gelip Atalar dergâhında pişme niyeti kayboldu. Algılarla yönetilir oldu genç
beyinler... Okumayan, araştırmayan ve duyduğuna inanan bir yığına sahip olmak
istemiyoruz.
Mücadeleci
bir ruh gerekiyor ve her şeyden önce o ruhu şekillendirecek bir hedef, bir
hareket noktası, bir istikamet, kutlu bir düş gerekiyor. Düşlerde Kızılelma'mız
ama ulaşmak için bir çaba sarf ediyor muyuz?
Nedir Kızılelma ???
Zalimin
kalbindeki korku, mazlumun yüreğindeki ümittir. Yeryüzünde inançla yaşama ve
yaşatma davasıdır. Kızılelma düşsen bile tekrar ayağa kalmak, sendelesen bile
yeniden yürümek, hatta ölsen bile dirilmektir.
Öncesinde
anlattığımız gibi şeytanın insanoğlunu kandırdığı ilk yere en temiz ve saf
halimize Allah’ın emirlerinin ilkine gelmektir Kızılelma
Hayalperest
diyorlar bize, ulaşamazsınız diyorlar bir gün tek çatı altında kutlu sancak ile
var olmayı özlüyoruz. Ama kimse bu düşe inanmıyor. Aslında bu duygu ve
düşüncelere sahip olanlarında haklı sebepleri ve anlatıları mevcuttur.
Haksız değiller Türk ve İslam dünyası eskisi
kadar olmasa da hala belirli parçalarını birleştirebilmiş değil gidilecek çok
yol halledilecek çok mesele var ekonomik güç, dilde fikirde birlik ve her
şeyden önce mefkûre ve amaçta birlik gerek kardeşlikten öte geçmiş ile bağları
koparmamak gerek, tarih bizi çağırıyor istesekte istemesekte gönül
coğrafyamızda gözü yaşlı balalar, yüreği dağlı analar Türk sen özlenen ve beklenensin
diyor.
Şairin dediği gibi
Bir
Türk'ün gönlünde dağ varsa Balkan'dır, nehir varsa Tuna'dır.
Gönül
coğrafyamızda geçmiş ile bağını koparmayıp, kökü mazide birer âti olan, milli
şuurunu her daim uyanık tutan Türk beklenendir!
Büyük
bir sorumluluğumuz var dünya mazlumları bizi bekliyor iken bizim gençliğimiz
koşmak yerine yürüyor yürümek yerine bazen de emekliyor. Uçmak gerekiyor beyler
uçmak gerekiyor.
Tarihin
altın çağlarında Türk dediklerinde yalın kılıç yiğitler atlarını kanat edip
bozkırı bir uçtan bir uca gezerlerdi. Ecdadın izinden gitmesi gereken gençlik Z
diye isimlendirilip boş modernleştirilme ile köleleştirilemez.
Sadece
günümüzün gençliği değil yetişkinlerde örnek olup yol gösterici olmuyor. Günümüzün
çocuklarının eline kitap vermek var iken onların eline telefonlar verilip
başlardan savılıyor aklı sıra çocuklar oyalansın diye ebeveynler kafa dinliyor.
Sonra algılarla, stratejik mühendisliklerle yapılandırılan birçok internet
uygulaması çocuklarımızı esir alıyor.
Peki
sormak gerek büyüğü ile küçüğü ile tembellik zihinleri esir almış iken
çalışmayan bir güruhu kim kurtaracak, coğrafyamızda mazlumlara üzülürken sadece
onlarla birlikte ağlayacak mıyız yoksa kurtarıcı biz mi olacağız?
Oturup
ahir zamanın habercisi kıyameti mi bekleyeceğiz yoksa Mehdi mi gelip bizi
kurtarıp birleştirecek? Ebabiller mi gelip zalimlerin başını taşlayacak?
Böyle bir rahatlık ve
beklenti olamaz.
Okuduğum
bir kitapta yazar en içten şekilde anlatmış idi bu beyhude bekleyiş ve
tembelliği.
Satırlarda geçen cümleler aynen şu şekilde
idi.
“Mehdi bizim tembelliğimizin
adıdır. Mehdi elbette gelecektir. Ama Mehdi’yi beklemek değildir bizim
meselemiz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Mehdi’yi bekleyin demedi. Sadece
geleceğini söyledi. O Mehdi gelene kadar aslında hepimiz zamanın ve yaşadığımız
mekânın Mehdi’si olmalıyız.
Günümüzün sahte
Mehdileri gibi değil tabi ki, kendine ilahi emir geldiğini düşünen kendini sağda
solda Mehdi ilan eden şaklabanlara da ihtiyacımız yoktur.
Niyetimiz
bellidir. Kutlu Mefkûre yolunda Allah’ın buyrukları doğrultusunda şaşmamak
büyüklenmemek, bulutların üzerinde yürümemek gerekir. Dikleşmeden dim dik
durabilmektir mesele, mazluma karşı boynu eğik ama zalime karşı dili, yüreği ve
tüm benliği ile dik durabilmektir.
Şimdi
sen ebabilleri beklersin, gelsinler de şu zalimlerinin başlarına taş atsın diye
umut edersin peki hiç düşündük mü? Ebabiller gelse bir avuç zalime mi yoksa
onlara dur demeyen dilsiz şeytan olan kişilere mi o taşları atar?
Bu
sorunun cevabı bellidir bizler hem kendimizi hem de gelecek nesli donanımlı bir
şekilde geliştirmezsek taşlar bizim üstümüze yağacaktır. Ayrıca ebabil
kuşlarına gerek kalmadan bilgisizliğin taşlarını birbirimize atmaktan geri
durmayacağızdır.
Silahların
değil artık donanımlı fikirlerin savaştığı 21. Yüzyılın dünyasında gençliğin en
büyük Kızılelma’sı, en büyük hareket noktası İLİM’dir. Bilgi berekettir. Bu
bereketin varlığını hissederek kendi tarihinden kopmayıp adım adım yürüyen bir
nesil geleceğin en büyük mimarı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder