16 Ekim 2023 Pazartesi

AKREBİN KISKACINDA FİLİSTİN “ÖZGÜRLÜK MEFKUREDE GİZLİ”

 


Orta Doğu son zamanlarda olabildiğinden çok daha fazla hareketli özellikle son günlerde yaşananlar bize gösteriyor ki yeni dünya düzeninin ayak sesleri artık çok daha net bir şekilde duyuluyor. Artık hiçbir ülke bulunduğu coğrafyada rahat değil herkes her an bir hedef noktası, sadece bu hedeflerin yeri ve zamanı kim ya da kimler tarafından vurulacağı ya da vurulmaya çalışılacağı belli değil.  

Mazlumların kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş ve şehitlerin kanı ile şereflenmiş Müslüman coğrafyasının toprakları ise yüzyıllardır açık bir şekilde hedef olmaya devam ediyor ve hedefe acımasızca saldıranlar ise kendini açık bir şekilde gösteriyor. 

Kudüs'ü biliyorsunuz İlahi dinlerin en büyük mekanı O kutlu Nebi'nin (S.A.V) miraçta ki en güzel durağı… Mescidi Aksanın bulunduğu o mukaddes şehir, Müslümanların ilk kıblesi ve yine Hz. İsa'nın tebliğe başladığı ve göklere yükseldiği, Hz. Davud'un, Hz. Süleyman'ın ve daha birçok peygamberin övgü ile bahsettiği şehirdir Kudüs, ama şimdi o Kudüs boynu bükük ve zalim hükmü altında o mukaddes beldeye yakışan inanca dayalı her şey şuan ayaklar altına alınıyor ve son Nebi'nin (S.A.V) mübarek ayaklarının değdiği o yerleri şuan maalesef Müslümanlara zulmeden ve inanca ve ibadete saygısı olmayan postallar çiğniyor bu maalesef acı bir gerçek...

Evet gerçekleri, zulmü, haksızlığı açık bir şekilde görüyorken tabi ki sessiz kalamayız bizlerde bir şeyleri artık söylemeyi değil bizzat artık icraata geçme boyutunda olmalıyız karşımızda ki güç maalesef kendi amaçlarına doğru hızlı bir şekilde gidiyor bu çok açık, artık bazı şeyleri daha net bir şekilde belirtmeyi önlemleri de bu doğrultuda almak mecburiyetindeyiz. Şimdi şu zamana kadar yapmış olduğumuz ve kendi kendimizi rahatlatmaya çalıştığımız aslında kimseye faydası olmayan hareketlerden vazgeçmeliyiz evet bir tepki ortaya koyacağım ama benim tepkim eline üstünde "Kahrol İsrail", "İsrail Terörist" diyen kartonları alıp avazı çıktığı kadar bağırmakta olmayacak çünkü bu hareketin hiç bir faydası yok ve meydanlarda toplanan sadece eline bir A4 kağıdı alıp açıklama yapan STK temsilcileri ve değerli başkanlar, kusura bakmayın yaptığınız açıklamalarında bir anlamı ve faydası yoktur.

Şimdi bazılarınız o klasik cümleyi kurabilir zalime karşı sessiz mi olalım, dilsiz şeytan mı olalım diye kesinlikle olmayacağız her zaman mücadele edeceğiz ama inanın ki mücadele yöntemi bu değil şimdi gelin sizinle farklı bir yol deneyelim ve görelim şu ana kadar aslında yapmış olduğumuz her şeyin baştan aşağı yanlış olduğunu. 

ÖNCE RAKİBİNİ TANI VE PLANI ÖĞREN

Yıllarca toplum olarak belki de yaptığımız en büyük yanlış, eleştirdiğimiz, kınadığımız ve hatta ve hatta sövüp saydığımız her şeyin anlamını tam olarak bilmememiz. Evet kızıyoruz ama kime kızıyoruz kimi kınıyoruz kime lanet okuyoruz işte bunlara cevap veremiyoruz önce bu sorunu çözmeliyiz evet herkesin ağzında tek slogan "İsrail Terörist" peki kim bu İsrail tamam düşman o, ama bu düşman kimin nesi, nereden gelmiş nereye gidiyor bu konu toplumun kafasında ne kadar yer ediniyor burası meçhul…

İsrail kuruluş amacı olarak diğer ülkelere kıyasla çok daha farklı bir boyutta, çünkü bu devlet hem dini bir kimlik taşırken hem de katı bir ideoloji üzerine kurulmuştur. İsrail'i oluşturan Yahudi kesimi dünyada öyle çok kalabalık bir topluluk değil taş çatlasın en fazla 15 milyon kişi, bu sayınında belli bir kesimi İsrail'de bulunuyor. Yahudi kesiminin yani özelliklede İsrail'in bu sayıyı arttırma gibi bir hamlesi şu ana kadar mevcut değil İsrail yurttaş=dindaş gözü ile bakıyor ve ülkesinde yaşayan Yahudileri de safkan olarak kendisine ait özel sınıflandırma şekilleri ile ayırıyor ve Museviler Yahudilerle bir tutulmuyor.

Kuruluş macerası ilk olarak 1897 yılında I.Basel kongresi ile başlayıp resmi olarak ise 1948 yılında kuruluyor en büyük kurucu liderleri ise Siyonizm’in izinden bağlılık ile giden Theodore Herzl'dir. Araştırmacı gazeteci olan Herzl 1890'lı yıllardan itibaren İsrail'in kurulması için dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri tek çatı altında toplamaya çalışıp kendi amaçları doğrultusunda İsrail'in kurulması için her yolu denemiştir. Cennet Mekân Sultan Abdülhamid Han ile Filistin konusundaki tartışması ve Ulu Hakan'dan almış olduğu ret cevabı tarihin baş sayfalarında yerini almaktadır.  

Ülkelerin kuruluş amaçları olduğu gibi ileri ki nesiller içinde düşünmüş olduğu uzun vadeli planları her zaman vardır. Türkiye'nin nasıl ki kurtuluş mücadelesinde Misak-i Milli sınırları var ise İsrail'in de kendisine yönelik hem kuruluş amacını hem de uzun vadeli planları içeren bir Arzı Mevud (Kutsal Topraklara giriş) amacı bulunmaktadır.

Theodore Herzl'in İsrail'in kurulma konferansında kendi ülkesi için şunları söylemiştir. "Topraklarımızın kuzey sınırları Kapadokya Dağları Güney sınırları ise Süveyş Kanalıdır" işte bu sınırları göz önüne aldığımız zaman İsrail oğullarının göz diktiği topraklar sadece Kudüs değil Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesi, Doğu Anadolu bölgesi, Akdeniz'in bir kısmı ve İç Anadolu'da Nevşehir ve çevresine kadar bölgeler İsrail'in Arz-ı Mevudu’nun içinde yer almaktadır. İsrail'in göz diktiği topraklarında tarih boyunca hem Anadolu'da hem de Ortadoğu da bulunan zengin kaynakların hemen üstünde yer alması sömürü zihniyetini çok açık bir şekilde bize gösteriyor. 

Osmanlı döneminde devleti parçalamak için 1800'lü yıllarda yapılan uzun soluklu parçalama planını oluşturan devletler (ki bunun başında en büyük aktör İngiltere) Ortadoğu'yu keskin bir kılıç gibi kesip atacak bir taşeron devlet gereksinimi duydular. Hem dini hem de ideolojik amaçlarını saplantı haline getiren İsrail ve İsrailoğulları aslında parasal ve finansal güç olarak Osmanlı Devleti’ni parçalamayı düşünen devletlerin en büyük efendisi idiler. 

EKONOMİK VE FİNANS DÜNYASINDA Kİ GÜÇ 

Yahudiler Sanayi Devrimine kadar yoksul ve orta gelirli olarak yaşadılar ve dağınıktılar tüm dünyayı ekonomik olarak değiştiren Sanayi Devrimi ile Yahudiler birikim yapıp orta sınıfta olan tüccarlara borç verdiler ve bu borçları verirken uyguladıkları faiz sistemi ile Yahudilerin elde etmiş oldukları kazanç katlanarak arttı. İlerleyen zamanlarda ise zenginleşen Yahudiler artık devlet adamlarına, politikacılara, krallara ve imparatorlara ve dünyadaki ülkelere borç verir duruma geldiler ve zamanla bu ülkelerin uyguladıkları politikalarda söz sahibi oldular ve büyüdükçe büyüdüler Abdülhamid Han zamanında 20.Yüzyılda köleliğin borçlanmak olduğunu söylerken yanılmadığını bu örneklerle açıklıyoruz.

Dünyada Yahudi ailelerinin yönettiği para tüm dünyada ki ülkelerin milli hasılasının neredeyse yarısı örnek olarak en büyük Yahudi ailelerden Rothshildlerin yönettiği para trilyonlarca dolar bu miktar birçok ülkenin GSMH'nin çok çok üzerinde, üretim ve temel tüketim-gereksinim mallarının en büyük sağlayıcısı Yahudi kesimi, dünyada kapitalizmin başlangıcı ve ekonomik sistemlerin kurucularının Klasik İktisat sisteminin kurucularının (Adam Smith) Yahudi oluşu ve hatta sistem çıkarlara ters düşerse mevcut sistemi eleştirenlerin bile Yahudi oluşu (Karl Marks -Sosyalist Sistem) ekonomide ki güçlerini bize açık bir şekilde gösteriyor kontrollü kaoslar, borçlandırılan ülkeler, IMF politikaları ve politikalarda sunulan kurtarma paketi altında size böyle yapacaksınız yoksa para yok demeleri her şeyin bir sistem halinde yürütüldüğünün açık kanıtı. 

GAZZE’NİN ÖNEMİ

Yıllardır birçok çatışmaya sahne olan bölge İsrail ve Filistin arasında yaşananlar dünya sahnesinde mazlum ve zalimin yerini net bir şekilde göstermiştir. Tarih şahittir ki savaşmanın da bir usulü, kanunu ve raconu vardır. Karakterli bir şekilde yürek yüreğe savaşanlar kadın, çocuk öldürmez birbirlerinin kutsal mekanına saldırmazlar. Zulüm ile hükmetmeye kalkanlar döktüğü kanda bir gün boğulurlar.

Bu yukarıda bahsetmiş olduğumuz insani ve vicdani kurallar herkesi ilgilendirmektedir. Gazze’de ölen çocuk ile İsrail’de ölen masum bir çocuk arasında hiçbir fark yoktur. İnsan olmanın gerekliliği hangi inanıştan, dinden, ırktan olduğuna bakılmaksızın birlikte barış içerisinde saygı ile yaşamaktır. Zulmedene benzemek haklı bir davayı savunurken haksız duruma düşmek en büyük ayıptır.

Yüzlerce hukuksuzluk ve insan haklarına saygısızlığın yapıldığı bu coğrafyanın önemi nedir? Gazze neden önemlidir?

Gazze şeridi 40 kilometre uzunluğunda dar bir sahil şerididir. Adını en büyük şehri Gazze’den alan bu bölgede 1,4 milyon Filistinli barınmaktadır. Gazze Şeridi hiçbir ülke tarafından bağımsız bir devlet veya devlet bölgesi olarak kabul edilmemektedir. Aksine dünyadaki genel kabul, İsrail’in bir parçası şeklindedir. ABD tarafından ise, İsrail tarafından ele geçirilmiş ve İsrail- Filistin arasında bir anlaşmayla geleceği belirlenecek bir bölge olarak tanımlanmaktadır. İsrail, Gazze Şeridi'nin hava ve deniz sahalarını kontrol etmektedir Gazze Şeridi’nin İsrail ile 51 kilometre ve Mısır ile 11 kilometre uzunluğunda kara sınırı vardır. Gazze Şeridi ılıman bir iklime sahiptir. Kışları serin yazları sıcaktır. Doğal kaynakları; ekilebilir arazi ve yeni keşfedilmeye başlanan doğal gazdır.

Bölge hem stratejik hem de tarihsel bir öneme sahiptir. Her savaşta olduğu gibi Filistin’in coğrafi konumu bütün sömürgecilerin ağzını sulandırmaktadır. 1948’den günümüze kadar Filistin toprakları pare pare koparılmış ve bir köşeye sıkıştırılmıştır. Filistin kan ve göz yaşı ile akrebin kıskacında yoğrulmuştur. Bu koparılmanın, bu saldırganlığın temelinde bize göre sözde ama İsrail’e göre bir mefkure olan bir teori yatmaktadır. Bu teorinin kaynağı Arz-ı Mevud’dur.

ARZ-I MEVUD'UN KAYNAĞI

İsrail'in kutsal topraklara giriş olarak adlandırdığı serüvenin başlangıcı Hz. Musa'ya kadar gitmektedir. Ama İsrailoğulları tarih boyunca kendisine gönderilmiş Peygamber'lerin sözünü dinlemeyen bir topluluk olarak bilinmesinin en önemli kanıtı Kuran'ı Kerim'de yer almaktadır. Kuran'ı Kerim'in en önemli suresi olarak bilinen Maide süresinde Hz. Musa ve Kavmi ile geçen konuşmada Hz. Musa'nın kavmime toprakları için mücadele etmelerini öğütlerlerken kavminin Hz. Musa'yı dinlememelerinden sonra Hz. Musa Allah'a dua ederek "Ey Rabbim! Ben kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fasık kavmin arasını ayır" dedi. Maide süresinin 20-26 ayetleri bu konuşmanın tamamını vermektedir. İsrail kendi amaçlarını (Arzı Mevud) kendisinin oluşturmuş olduğu bozulmuş ve Hz. Davut'a inen Tevrat'tan çok daha farklı anlayışlarla sahip kaidelerle hareket etmektedir. Hz. Davut'a inen Tevrat'ın söyledikleri ile İsrail'in yaptıkları ve uyguladıkları tamamen birbirine zıttır. İsrail ise Theodore Herzl'in belirlediği sınırlara ulaşmak için hiçbir zaman durmayacak ve amaçları doğrultusunda hem askeri hem de ekonomik gücünü Siyonist ideoloji ile kullanmaya devam edecektir. 

1948’DEN GÜNÜMÜZE PARE PARE FİLİSTİN

İsrail Filistin üzerindeki ilk büyük ablukasına 1948 yılında başladı. İsrail'in kurulmasıyla aynı dönemde yaşanan 1948 Arap-İsrail Savaşı, Filistinlilerin yaşadığı acıları azaltmazken, topraklarının işgal edilmesini de durduramadı (AA,2021)

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 29 Kasım 1947'de Filistin'in, Yahudi ve Filistin devleti olarak bölünmesini öngören karar onaylandı. Karara başta Filistinliler olmak üzere Arap ülkeleri karşı çıkarken, siyonistler ise kararı memnuniyetle karşıladı (AA,2021)

Bölünme kararının ertesi günü siyonistler tarafından kurulan Haganah adlı silahlı çete tarzı örgüt, Yahudilerin ikamet etmesi için hazırlanan bölgeleri ele geçirdi (AA,2021)

Filistin'de İngilizlerin manda yönetimi sona erer ermez silahlı örgütler, 14 Mayıs 1948'de David Ben Gurion tarafından İsrail devletinin kurulduğunu duyurdu.

İsrail'in 14 Mayıs 1948'de tarihi Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı oldu. Bu nedenle İsrail'in bağımsızlığını ilan ettiği tarih olan 14 Mayıs'ı takip eden gün, yani 15 Mayıs "Nekbe" (Büyük Felaket) günü olarak sembolleşti (AA,2021)

Günümüze kadar uzanan bu süreçte Filistin topraklarının büyük bölümü işgal edildi, sistematik katliamlarla binlerce Filistinli öldürüldü, 1 milyona yakın kişi vatanından sürüldü, 675 köy yok edildi ve bazı kentler Yahudileştirildi (AA,2021)

Nekbe'den bu yana işgali genişleten İsrail, şu an 27 bin kilometrekarelik tarihi Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumda. Filistinliler ise bu alanın sadece yüzde 15'ini kullanabiliyor (AA,2021)

İsrail ayrıca 1967'de işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da yasa dışı Yahudi yerleşim birimi inşaatlarına devam ediyor (AA,2021)

ÖZGÜRLÜK MEFKUREDE VE NİYETTE GİZLİ

Şeytan hiçbir zaman peşimizi bırakmıyor, ilk insanın varoluşundan bu zamana dek hiçbir zaman bırakmadı. İnsanlık var oldukça kötülük de var oldu; iyinin karşısına kötü, mazlumun karşısına zalim hep çıktı ve çıkacak da. Çünkü evren zıtlıklara tabidir. Şeytan her zaman yüz değiştirecek; belki bir birey, belki bir topluluk, belki de insanlığın içinde kin ve nefret hâline gelip diğer insanlara zarar veren bir duygu olacak ve bu süreç ahir zamana kadar da böyle sürüp gidecek.

            Geçmiş yüzyıl planlar yüzyılı idi bu yüzyıl uygulama yüzyılı olacaktır. Kadim coğrafyamıza bakıp diş bileyenler ağızlarının suyunu akıtanlar akrebin kıskacında bizi kan ve göz yaşı ile yoğurmaya çalışmaktadır. Planlarını yaptılar üzerimize geliyorlar sadece Gazze değil bütün mazlum coğrafyalar üzerinde aynı oyunlar farklı senaryolarla devreye sokuluyor.

            İstikametimizi kaybetmemeliyiz niyetlerimizi halis tutmalıyız. Arzu Mevud bizi çevrelerken bizler hangi mefkure hangi idealle cevap vereceğiz. Zalimin bile bir mefkuresi ideali var iken biz idealsiz olamayız. Nerde Kızılelma’mız bu soruyu kendimize sormalıyız. Mazlumların gönül coğrafyamızın hareket parolası kutlu mefkuremizdedir. Kızılelma gönül coğrafyamızın yerleşim merkezidir. Zalim kana bulanmış yumruğunu bize sallar iken hak sahibi olanlar şamar oğlanına dönmemelidir.

            İman ile çevrelenmiş tunç yürekler her daim ileriye gitmelidir. Düşmana benzemeden yürekten cenk edilmelidir. Kirli planlara dahil olmadan haklı iken haksız olmadan mücadele etmek en büyük erdemliliktir. Fırsat vermeden dökülen kan ve göz yaşını unutmadan tarihten ders alarak hareket etmek gerekir.

Yukarıda bahsettiğimiz her konu söylenilmek istenilenlerin küçük bir başlangıcıdır. Büyük resmi görmek, inancımızı kaybetmemek, kutlu mefkurenin izinde bu istikamette yürümek niyetlerimize besmele çekmektir.

Unutmayalım ki kutlu mefkuremiz Kızılelma zalimin kalbindeki korku, mazlumun yüreğinde ki ümittir. Yeryüzünde inançla yaşama ve yaşatma davasıdır. Kızılelma düşsen bile tekrar ayağa kalmak, sendelesen bile yeniden yürümek, hatta ölsen bile dirilmektir. Arz-ı Mevud’un karşısına çıkacak ideal bu sırda gizlidir.

Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama eriştirecektir; kâfirler istemeseler bile…

28 Ocak 2023 Cumartesi

Mavi Göklerin Zümrüdüankası Milletimin Kızılelma'sı

    

    Tarihin tozlu sayfalarını yüreklerindeki cevher ile kutsal bir değere dönüştüren Türk milletinin ruhu hep aynı heyecan ile var olmuştur. 

    Zaman her şeyi kaybettirir ama bir gerçek vardır ki zaman aşkı ebedi kılar. Kutlu milletimiz tarih boyunca yedi denize üç kıtaya hükmetti. İnsanlığın zaman zaman unuttuğu adalet, merhamet ve her şeyden önce gerçek bir insaniyetin varlığını tüm dünyaya gösterdi. Gönül coğrafyamızda el açıpta âmin diyen bir neslin duası Adriyatik'ten Çin Seddine kadar yükseldi. 

    Zaman bir su misali akıpta gitti. Gönül coğrafyamızın bağları salkım salkım, pâre pâre koptu. Topraklar kaybettik kan ve göz yaşı ile yoğrulduk ama ruhumuzu kaybetmedik. 

    Sömürü zihniyeti ile nice ülkelerin kaynaklarına el koyanlar canlarını yaktıkları insanlar üzerinde bi korku imparatorluğu kurdular. Yenileşme ve medenileşme adı ile güzelleştirilen kirlenme, yükselen teknoloji ile zulmün merkezileşmesine dönüştü. 

    Sözüm ona onlar zeki idi. Onlardan başka kimse teknoloji geliştiremezdi. Gelişmemiş ve gelişmekte olanlar diye kılıflar koydular üzerimize o medeniyet timsali kirlenmişler. Kendi öz benliğini kaybedenler, ruhlarını iblisin aşına katık edenler ne desek az yetmiyor kelimeler...

    Tanrı dağlarından, Orhun'un kaynağından yüreklerini tunç edenler atlarını kanat eyleyip karış karış yol eylediler gönül coğrafyamızda, nice ülkeler abad oldu zalime karşı kılıçlar bilenirdi mazluma karşı erenlerin kalbi titrerdi. 

    Kutlu coğrafyamızda kaybettiklerimiz yüreğimizi kavuran bir kor idi. Ama demiri terbiye ettiğimiz ateşimiz küle dönsede sönmemişti. Türk'e kefen biçenler bizim ateşimizi bırakın söndürmeyi bizi tam anlamıyla yelliyor bizi daha da diri tutuyordu. 

    Ruhumuzdaki aşk atesi dirileceği günleri bekler iken günler günleri kovalıyordu. Çağlar teknoloji, bilim ve bilişim sektörleri ile değişiyor ve gelişiyor ve bambaşka bir dünyayı gözler önüne seriyordu. Bu yeni dünya da  ülkelerde kendine düşen payı alıyor bambaşka bir şekle bürünüyordu. 

    Bu gelişme ışığında bir-çok ülke için vazgeçilmez bir öneme sahip olan savunma sanayisi aynı zamanda ülkeler içinde bir saldırı stratejisidir. Sömürü zihniyeti ile gerçek hak sahiplerinin haklarını gasp edip kaynak istifleyenler bu kaynaklar ile elde ettikleri ve ürettikleri silahları tarih boyunca cümle mazlumların üzerinde denemekten bir an olsun geri durmadılar 

    Karadan, denizden ve havadan nice birlikler adaleti sağlamak için değil yeryüzünü kana bulamak için hizmet ettiler adı zalime çıkan efendilerine, teknoloji dediğimiz günümüz nimeti temiz bir gelecek için değil kirli bir amaç için kullanılır oldu.

    Gün geldi karşımızdaki sapkın ve azgın yığın ile mücadele edebilmek için geleceğe ışık tutacak genç beyinler ve adları tarihi ile müstesna gönül erleri çıkageldi. Her biri bir miras taşıyordu. Zamanında batıya gerçek ilmi öğretenler Uluğ Bey, İbn-i Haldun, Ali Kuşcu, Piri Reis gibi idiler.

    Dillerinde aşk, yüreklerinde Türk'ün mayası harç idi. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Ahmed Yesevi gibi aşk ile yaptılar bütün eserlerini...

    Tarihe yön veren çift başlı kartalı ile gözlerini ufuklara, doğu ve batıya diken Büyük Selçuklu'nun o güzel manasını adında taşıyan bir gönül eri kendi gibi gönül işi yapan ekibi ile Türk'e yakışacak nice eseri yüreklerimize bayraktar eyledi. Geleceğin teknolojisini yerli ve milli bir kimlik ile yine bu milletin evlatlarına hediye eyledi.

    Savunma sanayisinde ülkemiz adına birçok güzel esere imza atan gönül erleri tarihe yön veren bir maneviyat ve mefkure ile bizlere bambaşka bir heyecan yaşattılar. Tamamen kendi kaynaklarımızla ürettiğimiz ve kimseye minnet etmediğimiz ilk insansız savaş uçağımız Kızılelma, çadır eylediğimiz mavi göklere yıldız, sancak eylediğimiz güneşe ise yâr oldu.  

    Tüm bu güzel çalışmalara karşı hala diş bileyenler oldu. Bu davranışları ile acziyet içinde olanlar kim bilir kimlerin yolunda hangi yalan medeniyetin kirlenmişleridir.

    Bu yalan medeniyetin temsilcileri yıllarca küçümser sözlerle yaklaştılar bizlere sadece onlar üretirdi. Onlar teknolojiyi terbiye edebilirlerdi. Biz onlar için bir pazar, bir müşteri idik. Yıllarca aynı zihniyet ile bizden aldıklarını bize satmaya çalışanlara biz sizden daha iyisini yaparız dedik.

    İçimizde ve ruhumuzda diri tutduğumuz kor ateşimizi küçümser sözlerle yellediler ve biz küllerimizden bir Zümrüdüanka yükselttik sonsuz göklere, gönül coğrafyamıza kanatları ile gölge olacak bir aşk bıraktık sonsuz maviliklere, binlerce yıllık mefkuremizi, hayallerimizi ad eyledik ona, Kızılelma'ya hey Kızılelma'ya dedik cümle aleme haykırarak Alparslanca

    Her şeyin ile bizimsin Kızılelma, anlamında ki ruh ile milletimin hayalisin, kanatlarınla cümle mazlumlara gölgesin, yerli ve milli duruşun ile gurur timsalisin ve herşeyden önce mavi göğün ve yağız yerin sonsuz sahibi Rabbime emanetsin...