23 Eylül 2020 Çarşamba

Doğu Akdeniz'den Mavi Vatan'a Mavi Vatandan Kızılelmaya



    500 yıl önce Barbaros Hayrettin Paşanın "Denizlere Hakim Olan Tüm Cihana Hakim Olur" sözünün günümüzde ne kadar değerli olduğunu ve bu sözün sadece ülkemiz için değil tüm dünya için ne büyük bir strateji kaynağı olduğunu son yaşanan gelişmelerle daha iyi bir şekilde idrak ediyoruz.

    Akdeniz geçmişte olduğu gibi günümüzde de en önemli jeo-stratejik bölge konumundadır. Tarih boyunca bu bereketli sulardan istifade etmek isteyen ülkeler Akdeniz'de ve etrafındaki Bereketli Hilâl bölgesinde mekik dokumuşlardır. 

    Bölgenin katma değerinin farkında olan birçok ülke günümüzde bu bereketli sularda adeta birbirleri ile yarışmakta ve Akdeniz'i bir devlet politikası haline getirmektedirler.  Örneğin Rusya tarih boyunca Akdeniz'e (sıcak denizlere) inebilmenin yollarını aramış ve adeta bu konuyu milli bir ülkü haline getirmiştir. Yine aynı şekilde ABD Ortadoğu'daki müdahalelerinde Akdeniz'i kullanmıştır. Keza Yunanistan, Fransa, İspanya, İngiltere gibi birçok ülke gözünü Akdeniz'den ayırmamıştır. 

    Akdeniz'in bu denli önemli olmasının nedeni şüphesiz bölgenin hem tarihsel hemde ekonomik kaynaklar bakımından olabildiğince zengin olmasıdır. Üç kıtanın arasında bulunan Akdeniz, Bereketli Hilal bölgesinin en önemli bir parçasıdır. 

    Bereketli Hilal bölgesi birçok medeniyete ev sahipliği yapmış önemli bir bölgedir. Batı ve Ortadoğu uygarlıkları bu bölgede doğmuştur. Akdeniz'den başlayarak Toros Dağlarına, oradan Basra Körfezine, Fırat ve Dicle'ye uzanır. Daha geniş kapsamıyla Bereketli Hilal, Eski Ahit'in Tekvin bölümünde ağırlıklı yeri olan bölgeyle örtüşür; Eski Yunan ve Roma uygarlıklarına kaynaklık eden Babil, Asur, Fenike gibi ülkeleri de içine alır (Şeyhanlıoğlu,2020)

    Son günlerde Türkiye'nin enerji alanında yapmış olduğu çalışmalar ülke gündeminde olmak ile birlikte tüm uluslararası camianın da takibindedir. Özellikle son günlerde Yunanistan tarafının Türkiye'nin enerji faaliyetlerine olan bu tepkisi ve diğer ülkelerinde bu olaya müdahil olma nedenlerinin arkasında ne yatmaktadır. 

    Bu sorunun cevabi şüphesiz az önce anlattığımız gibi bölgenin öneminden ve Türkiye'ye eskiden olduğu gibi bu bölgeden yararlandırmama niyetlerinin tekrar tecelli etmesidir. 

    Türkiye enerji alanında hem Akdeniz'de hem de Karadeniz'de ummalı bir çalışma gerçekleştirmekte ve çalışmalarının da karşılığını almaktadır. En son FATİH gemisinin Karadeniz'de keşfettiği doğal gaz rezervi bunun en güzel örneğidir. 

    Ülkelerin artık piyon olmaktan daha ziyade her birinin şah olmaya niyetlendiği yeni küresel satranç oyununda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de enerji kaynaklarına yönelik yapmış olduğu çalışmalar birçok ülkenin olabildiğince zoruna gitti. 

    Oruç Reis sondaj gemimizden oradan da dolaylı olarak ülkemize yönelik gerçekleştirilen tehditkar tavırlar Türkiye'yi Akdeniz'deki haklarından noksan bırakmayı, Bereketli Hilal'den uzak tutarak bizleri sadece Antalya Körfezine hapsetmeyi planlamaktadır. 

    Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması (MEB) ve uluslararası tezlere göre Coğrafyanın üstünlüğü prensibine ile, ana karadan 200 mil öteye kadar olup, denizdeki kaynakları, “Mavi Vatan” olarak kapsamaktadır. Buna göre Akdeniz’de Türkiye’nin 180 bin kilometrekare "Mavi Vatanı" varken uluslararası anlaşmaları kabul etmeyen bir grup azınlık Türkiye'ye sadece 40 bin kilometrekareyi (Antalya Körfezini) reva görmektedirler. Bu hazımsızlığın nedeni ise Doğu Akdeniz'in altında yatan, üstünde varolan kaynaklar ve avantajlardır.

Yeraltı kaynaklarina baktığımız zaman ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi’ne göre Levant Havzası’nda (Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve İsrail) 3,45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunmaktadır. Sadece Kıbrıs civarında 400 milyar dolar değerinde petrol bulunmaktadır. Bu da dünyanın en büyük enerji yataklarından biri demektir ve Türkiye’nin 500 yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak miktar anlamına gelmektedir (Şeyhanlıoğlu, 2020)

    Akdeniz'in deniz üstü avantajı ise deniz ulaşımında dünyanın en önemli güzergahları olan İstanbul, Süveyş ve Cebelitarık gibi önemli boğazlara sahip olmasıdır. 

    Türkiye Tarih boyunca çeşitli hilekâr oyunlarla enerji kaynaklarından uzak tutulmaya çalışıldı. Sanayi Devrimlerin dönemsel gelişimlerinde petrolü işleyip enerji alanında kullanan ülkeler kendi GSYH'larıni arttırmak için ya kendi kaynaklarını kullandılar kaynakları az geldiği zaman ise sömürü politikalarını devreye sokarak emperyalist güçler birçok ülkeye doğrudan yada dolaylı olarak müdahalede bulundular. 

    Türkiye artık geçmişte olduğu gibi enerji alanında geri planda duran bir ülke değildir. Olmayacaktır olmamalıdır da...

    Tarihte Akdeniz'i bir Türk gölü haline getiren ecdadımıza yakışır bir nesil olabilmek ve 21. Yüzyılda muhasır medeniyetler yolunda ilerlemek için Mavi Vatanımız Akdeniz'deki haklarımızdan asla taviz vermemeliyiz. 

    Yıllarca ekonomide enerji kaynaklarından kaynaklanan ve bize coğrafyamızda ki haklarımızdan uzaklaştırıp bizleri cari açık makasına mahkum edenlere yönelik mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Devletimizin Barbaros Hayrettin Paşa'nın abisinin adı olan ismi ile manidar Oruç Reis gemisi ile yapmış olduğu çalışmalar geleceğin büyük Türkiye'si için atılan büyük adımlardır. 

    Rusların sıcak denizlere inme politikası, ABD'nin Ortadoğu'ya müdahaleleri, İsrail'in Süveyş'ten başlayıp Kuzey Kapadokya Dağlarına kadar dayandırdığı Arz-ı Mevud ülküsünün karsısında bu Asil Milletin üzerine yemin ettiği Ahd-i Millisi vardır. 

    Kendi topraklarımızda, kendi coğrafyamızda ve ecdad emaneti denizlerimizdeki haklarımızdan kimse bizi mahrum edemeyecektir. 

Barbaros Hayrettin Paşa'nın dediği gibi "Denizlere Hakim Olan Tüm Cihana Hakim Olur "

Doğu Akdeniz Mavi Vatandır. Mavi Vatan Kızılelmadır...