23 Temmuz 2017 Pazar

KUDÜS SADECE BİR BAŞLANGIÇ BÜYÜK RESİM ÇOK FARKLI (İSRAİL-ARZI MEVUD- MİSAK-İ MİLLİ)


Orta doğu son zamanlarda olabildiğinden çok daha fazla hareketli özellikle son aylarda yaşananlar bize gösteriyor ki yeni dünya düzeninin ayak sesleri artık çok daha net bir şekilde duyuluyor artık hiç bir ülke bulunduğu coğrafyada rahat değil herkes her an bir hedef noktası, sadece bu hedeflerin yeri ve zamanı kim yada kimler tarafından vurulacağı yada vurulmaya çalışılacağı belli değil.  

Mazlumların kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş ve şehitlerin kanı ile şereflenmiş müslüman coğrafyasının toprakları ise yüzyıllardır açık bir şekilde hedef olmaya devam ediyor ve hedefe acımasızca saldıranlar ise kendini açık bir şekilde gösteriyor. 

Kudüs'ü biliyorsunuz İlahi dinlerin en büyük mekanı O kutlu Nebi'nin (S.A.V) miraçtaki en güzel durağı olan Mescidi Aksanın bulunduğu o mukaddes şehir müslümanların ilk kıblesi ve yine Hz.İsa'nın tebliğe başladığı ve göklere yükseldiği,Hz.Davud'un,Hz Süleyman'ın ve daha bir çok Peygamber'in övgü ile bahsettiği şehirdir Kudüs ama şimdi o Kudüs boynu bükük ve zalim hükmü altında o mukaddes beldeye yakışan inanca dayalı herşey şuan ayaklar altına alınıyor ve son Nebi'nin (S.A.V) mübarek ayaklarının değdiği o yerleri şuan maalesef müslümanlara zulmeden ve inanca ve ibadete saygısı olmayan İsrail postalları çiğniyor bu maalesef acı bir gerçek...

Evet gerçekleri,zulmü,haksızlığı açık bir şekilde görüyorken tabiki sessiz kalamayız bizlerde birşeyleri artık söylemeyi değil bizzat artık icraata geçme boyutunda olmalıyız karşımızda ki güç maalesef kendi amaçlarına doğru hızlı bir şekilde gidiyor bu çok açık, artık bazı şeyleri daha açık bir şekilde belirtmeyi önlemleri de bu doğrultuda almak mecburiyetindeyiz. Şimdi şu zamana kadar yapmış olduğumuz ve kendi kendimizi rahatlatmaya çalıştığımız aslında kimseye faydası olmayan hareketlerden vazgeçmeliyiz evet bir tepki ortaya koyacağım ama benim tepkim eline üstünde "Kahrol İsrail", "İsrail Terörist" diyen kartonları alıp avazı çıktığı kadar bağırmakta olmayacak çünkü bu hareketin hiç bir faydası yok ve meydanlarda toplanan sadece eline bi A4 kağıdı alıp açıklama yapan STK temsilcileri ve değerli başkanlar, kusura bakmayın yaptığınız açıklamalarında bir anlamı ve faydası yok şimdi bazılarınız o klasik cümleyi kurabilir zalime karşı sessiz mi olalım, dilsiz şeytan mı olalım diye kesinlikle olmayacağız her zaman mücadele edeceğiz ama inanın ki mücadele yöntemi bu değil şimdi gelin sizinle farklı bir yol deneyelim ve görelim şuana kadar aslında yapmış olduğumuz her şeyin baştan aşağı yanlış olduğunu. 

ÖNCE RAKİBİNİ TANI VE PLANI ÖĞREN

Yıllarca toplum olarak belki de yaptığımız en büyük yanlış, eleştirdiğimiz,kınadığımız ve hatta ve hatta sövüp saydığımız herşeyin anlamını tam olarak bilmememiz evet kızıyoruz ama kime kızıyoruz kimi kınıyoruz kime lanet okuyoruz işte bunlara cevap veremiyoruz önce bu sorunu çözmeliyiz evet herkesin ağzında tek slogan "İsrail Terörist" peki kim bu İsrail tamam düşman o, ama bu düşman kimin nesi, neyin nesi, nereden gelmiş nereye gidiyor hepsi toplumun kafasında ne kadar yer ediniyor burası meçhul kimmiş bu İsrail hadi biz açıklayalım.

İsrail kuruluş amacı olarak diğer ülkelere kıyasla çok daha farklı bir boyutta, çünkü bu devlet hem dini bir kimlik taşırken hem de katı bir ideoloji üzerine kurulmuştur. İsrail'i oluşturan yahudi kesimi dünyada öyle çok kalabalık bir topluluk değil taş çatlasın en fazla 15 milyon kişi bu sayınında yaklaşık %45'lik kesimi İsrail'de bulunuyor yahudi kesiminin yani özelliklede İsrail'in bu sayıyı arttırma gibi bir hamlesi şuana kadar mevcut değil ki İsrail yurttaş=dindaş gözü ile bakıyor ve ülkesinde yaşayan yahudileride safkan olarak kendisine ait özel sınıflandırma şekilleri ile sınıflandırıyor ve museviler yahudilerle bir tutulmuyor

Kuruluş macerası ilk olarak 1897 yılında I.Basel kongresi ile başlayıp resmi olarak ise 1948 yılında kuruluyor en büyük kurucu liderleri ise Siyonizmin izinden bağlılık ile giden Theodore Herzl'dir. Araştırmacı gazeteci olan Herzl 1890'lı yıllardan itibaren İsrail'in kurulması için dünyanın dört bir yanındaki yahudileri tek çatı altında toplamaya çalışıp kendi amaçları doğrultusunda İsrail'in kurulması için her yolu denemiştir. Cennet Mekan Sultan Abdülhamid Han ile Filistin konusundaki tartışması ve Ulu Hakan'dan almış olduğu Red cevabı tarihin baş sayfalarında yerini almaktadır.  

Ülkelerin kuruluş amaçları olduğu gibi ileriki nesiller içinde düşünmüş olduğu uzun vadeli planları her zaman vardır. Türkiye'nin nasıl ki kurtuluş mücadelesinde Misak-i Milli sınırları var ise İsrail'in de kendisine yönelik hem kuruluş amacını hemde uzun vadeli planları içeren bir Arzı Mevud (Kutsal Topraklara giriş ) amacı bulunmaktadır. Theodore Herzl'in İsrail'in kurulma konferansında kendi ülkesi için şunları söylemiştir. "Topraklarımızın kuzey sınırları Kapadokya Dağları Güney sınırları ise Süveyş Kanalıdır" işte bu sınırları göz önüne aldığımız zaman İsrail oğullarının göz diktiği topraklar sadece Kudüs değil Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesi, Doğu Anadolu bölgesi,Akdeniz'in bir kısmı ve İç Anadolu'da Nevşehir ve çevresine kadar bölgeler İsrail'in Arzı Mevudunun içinde yer alıyor İsrail'in göz diktiği topraklarında tarih boyunca hem Anadolu'da hem de Ortadoğu da bulunan zengin kaynakların hemen üstünde yer alması sömürü zihniyetini çok açık bir şekilde bize gösteriyor. 

Osmanlı döneminde devleti parçalamak için 1800'lü yıllarda yapılan uzun soluklu parçalama planını oluşturan devletler (ki bunun başında en büyük aktör İngiltere) Ortadoğu'yu keskin bir kılıç gibi kesip atıcak bir taşeron devlet gereksinimi duydular hem dini hemde ideolojik amaçlarını saplantı haline getiren İsrail ve İsrailoğulları aslında parasal ve finansal güç olarak Osmanlı Devletini parçalamayı düşünen devletlerin en büyük efendisi idiler. 

EKONOMİK VE FİNANS DÜNYASINDA Kİ GÜÇ 

Yahudiler Sanayi Devrimine kadar yoksul ve orta gelirli olarak yaşadılar ve dağınıktılar tüm dünyayı ekonomik olarak değiştiren Sanayi Devrimi ile Yahudiler birikim yapıp orta sınıfta olan tüccarlara borç verdiler ve bu borçları verirken uyguladıkları faiz sistemi ile Yahudilerin elde etmiş oldukları kazanç katlanarak arttı. İlerleyen zamanlarda ise zenginleşen yahudiler artık devlet adamlarına,politikacılara,krallara ve imparatorlara ve dünyadaki ülkelere borç verir duruma geldiler ve zamanlada bu ülkelerin uyguladıkları politikalarda söz sahibi oldular ve büyüdükçe büyüdüler Abdülhamit Han zamanında 20.Yüzyılda Köleliğin Borçlanmak olduğunu söylerken yanılmadığını bu örneklerle açıklıyoruz. Dünyada yahudi ailelerinin yönettiği para tüm dünyada ki ülkelerin milli hasılasının neredeyse yarısı örnek olarak en büyük yahudi ailelerden Rotshildler'in yönettiği para tahminen 40 trilyon dolar belki de daha da fazlası bu miktar bir çok ülkenin Gsmh'nın çok çok üzerinde,üretim ve temel tüketim-gereksinim mallarının en büyük sağlayıcısı yahudi kesimi, dünyada kapitalizmin başlangıcı ve ekonomik sistemlerin kurucularının Klasik İktisat sisteminin kurucularının (Adam Smith) yahudi oluşu ve hatta sistem çıkarlara ters düşerse mevcut sistemi eleştirenlerin bile yahudi oluşu (Karl Marks -Sosyalist Sistem) ekonomide ki güçlerini bize açık bir şekilde gösteriyor kontrollü kaoslar,borçlandırılan ülkeler,IMF politikalı ve politikalarda sunulan kurtarma paketi altında size böyle böyle yapacaksınız yoksa para yok demeleri herşeyin bir sistem halinde yürütüldüğünün açık kanıtı. 

ARZI MEVUD'UN KAYNAĞI

İsrail'in kutsal topraklara giriş olarak adlandırdığı serüvenin başlangıcı Hz.Musa'ya kadar gitmektedir. Ama İsrailoğulları tarih boyunca kendisine gönderilmiş Peygamber'lerin sözünü dinlemeyen bir topluluk olarak bilinmesinin en önemli kanıtı Kuran'ı Kerim'de yer almaktadır. Kuran'ı Kerim'in en önemli suresi olarak bilinen Maide süresinde Hz.Musa ve Kavmi ile geçen konuşmada Hz.Musa'nın kavmime toprakları için mücadele etmelerini öğütlerlerken kavminin Hz.Musa'yı dinlememelerinden sonra Hz.Musa Allah'a dua ederek "Ey Rabbim! Ben kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum,artık bizimle bu fasık kavmin arasını ayır" dedi. Maide süresinin 20-26 ayetleri bu konuşmanın tamamını vermektedir. İsrail kendi amaçlarını (Arzı Mevud) kendisinin oluşturmuş olduğu bozulmuş ve Hz.Davut'a inen Tevrat'tan çok daha farklı anlayışlarla sahip kaidelerle hareket etmektedir. Hz.Davuta inen Tevrat'ın söyledikleri ile İsrail'in yaptıkları ve uyguladıkları tamamen bir birine zıttır. İsrail ise Theodore Herzl'in belirlediği sınırlara ulaşmak için hiçbir zaman durmayacak ve amaçları doğrultusunda hem askeri hemde ekonomik gücünü siyonist ideoloji ile kullanmaya devam edecektir. 

TÜRKİYE'NİN MİSAK-I MİLLİSİ VE YERLİ EKONOMİK GÜÇ

Kudüs İsrail'in sadece en büyük amaçlarından biridir. Kudüs'te Mescidi Aksa'nın yerine inşa etmek istedikleri Süleyman Mabedi ile Kudüs'ü merkez yönetim olarak kabul edip geri kalan planları bu kutlu beldede yapmak istemektedirler ve bu kutlu beldedeki tüm kutsal emanetleri ise kendi kirli amaçları doğrultusunda kullanmak istemektedirler tüm amaçlara karşı Türkiye asla Kudüs'ü unutmamak ve unutturmamak ile yükümlüdür çünkü müslümanların tek umudu Türkiye'dir. Türkiye'nin Misakı Milli sınırları Anadolu toprakları ile Kerkük,Musul ve diğer bölgeler bulunmaktadır. Türkiye hala bu bölgelerin tamamına hakim değildir. Özellikle Kerkük ve Musul Türkiye'nin en büyük Kızılelması olmak ile birlikte İsrail'in de Arzı Mevuduna girmektedir. Türkiye İsrail ile sadece Kudüs ile değil Kerkük,Musul içinde çatışacaktır. İsrail'in göz diktiği bu topraklar onlara yar olmayacaktır. Biz bu inanca sahibiz ama yapılması gereken şeyleri de unutmamalıyız. 

Öncelikle Türkiye'nin alacağı en büyük önlem ekonomik olarak tam bağımsız hale gelip finans siteminde derinlemesine yer almaktır. Günümüz dünyasında artık saldırılar ve fetihler silahlar üzerinden değil teknoloji,siber ve finans sistemi üzerinden olmaktadır. Yahudi kesimi ise krizler ve kontrollü kaoslarla bu saldırıları kullanmakta ekonomik krizler çıkarmaktadır. Türkiye'de üretim ve tüketim malları yerli hale gelmelidir.Toplumunda bilinçlenip kendi cebinden çıkan parasının aslında kimlere finansman kaynağı olduğunu bilmek mecburiyetindedir çünkü yahudi kesimi satmış olduğu her malın parası ile kendi amaçlarını finanse etmektedir. Ekonomik düzende son 15 yılda gelişmeler mevcuttur ama tam anlamı ile herşey yerli yerinde değildir. Ekonomik sistem tekrar güçlendirilmelidir. Cari açık problemi ve başta diğer tüm makro ekonomik göstergeler Türkiye lehinde tutulmalıdır. Kuranı Kerim'de ki KARUN meselesinde olduğu gibi Karun'unda serveti çok büyüktü ve servetinin büyük bir topluluk tarafından bile taşınması zor olduğu söylenir Karun bahsinde olduğu gibi Karun servetinin ihtişamına kapılıp kibirlendiği için Allah tarafından cezalandırıldı. Yahudi kesiminin yönettiği bu sistemin yani yeni yüzyılın Karun'ları ile mücadelenin başlangıcı temel tüketim mallarını yerli hale getirip teknolojik üretime ve özelliklede son zamanlarda önem kazanan siber ortama ayak uydurmak ile birlikte ekonomik sistemin çarklarını Türkiye lehine çevirmek zorundayız. 

Sonuç olarak İsrail ve Türkiye yüzyıl öncede karşı karşıya olduğu gibi yine farklı zamanlarda farklı konularda karşı karşıya geleceklerdir. Kudüs sadece bu karşılaşmanın ilk ayağı ,ilerde bu karşılaşma farklı bölgelerde ceryan edecek Türkiye'nin yapması gereken önce rakibi tanımak amaçları bilmek,ekonomik ve finans sisteminde söz sahibi olmak ve kendi Misak-i Milli sınırlarını koruyup genişletmektir. Mesele sadece Kudüs değil perde arkasında ki oyun çok geniş çaplı ve İsrail'in göz diktiği topraklar Türkiye sınırlarının içine kadar gitmektedir. Türk milletinin yapacağı topyekün bir toplum olarak daha yeni hamlelerle mücadele etmektir. 

Gürkan DANIK





8 Temmuz 2017 Cumartesi

İNCELDİĞİ YERDEN KOPSUN TÜRKİYE ORTA ASYA'YA BAŞ OLSUN

Türkiye'nin yarım asırlık ha oldu mu? ha olacak mı ? diye sürekli toplumun kafasında soru işaretlerinin oluşmasına neden olan Türkiye-AB ilişkileri artık kopma noktasına geldi. Avrupa Parlamentosunun almış olduğu son karar ile birlikte Türkiye'nin üyelik müzakereleri askıya alınmış oldu. Her ne kadar bu karar komisyonun almış olduğu bir karar olmasada ilişkiler açısından ciddi önem taşıyor özellikle Avrupa ülkeleri ile ekonomik ve siyasi ilişkilerin gerim gerim gerildiği son dönemlerde böyle bir kararın çıkması son derece olağan bir tepki olarak düşünüyorum. 

Ekonomik olarak düşünecek olursak her ne kadar felaket senaryoları yazılsada Türkiye-Avrupa ticari ilişkilerinin her iki taraf içinde bir anda vazgeçilmeyecek boyutta, her iki tarafında ticari yönden birbirleri ile bu derece önemli ilişkileri mevcut iken Avrupa Parlamentosunun almış olduğu bu karar sadece bir inatlaşma çabasından başka öte bir şey değildir. 

Tabi ki bu karar doğrultusunda ekonomik göstergeler ani değişiklikler yaşadı özellikle Euro'nun 4,12 düzeyine çıkması Euro-TL değeri paritesini TL aleyhine etkilemekte ama söz konusu bu durumun Türkiye ekonomisini ciddi anlamda bir riske sokacağını düşünmüyorum piyasaların alışkın olduğu olağan bir konjektürel dalgalanmadır. 

Avrupa Birliği ülkelerinin son zamanlarda ki ekonomik göstergelerinin (bazı ülkeler için) olumlu gelmesi Euro üzerindeki değer kazanımına katkı sağladı. Özellikle Almanya'nın sanayi imalat endekslerinde ki iyi yönlü gidişat etkili oluyor her ne kadar son zamanlarda olumlu bir hava olsada  Avrupa Birliğine üye ülkelerin birliğin temellerini sarsacak sosyo-ekonomik problemleri hala devam ediyor.

Şimdi bazı olasılıkları dikkate alalım AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tamamen bitmesi durumunda Türkiye'de Avrupa Birliğinde ki ülkelerde ticari anlamda kendilerine yeni alternatifler bulmak mecburiyetinde kalacaklar ve bunun zamanlaması uzun dönemde olacak ve uzun dönemde bu alternatifi bulmak taraflar içinde maliyetli olacaktır. Bu nedenle iki tarafında ilişkilerini bıçak gibi kesmesi mümkün değildir. Avrupa'nın Türkiye gibi bir pazarı kaybetmeye gözü yemez eğer ki göze alırsada Türkiye için yılan hikayesine dönen bu durumun artık dikkate alınmaması gerektiğini düşünüyorum çünkü 1963 Ankara Anlaşmasından bu yana geçen sürecin sadece zaman kaybından başka bir şey olmadığı kanaatindeyim.

Türkiye yeryüzü ve gökyüzünde yağız yer ile mavi göğün arasında değersiz ve öyle bir kenara atılacak bir ülke değildir.  Avrupa kararlarını alırken bazı şeyleri hesaplamak durumunda ticari ilişkileri,her yıl bizden ithal ettiği ve kendi topraklarında yetişmeyen ürünleri,mültecileri ve bünyesinde yaşayan Türk vatandaşlarını,herşeyi hesap edip ince eleyip sık dokuması gerek Avrupa eğer bu Türkiye Suriye kapısını açarsa buna nasıl çözüm bulacağız sorusunu kendisine hiç soruyor mu acaba eğer ki bu soruyu kendisine sormuyorsa oturup tekrar düşünmeli ve mantıklı kararlar vermelidir. 

Türkiye'ye gelince Türk milleti kendi başına karar alıp uygulayabilecek kapasiteye sahiptir. Tecrübesi ise binlerce yıllık töresinden ve değişmez Türk kaidelerinden gelir bu millet Ege'den Adriyatike Hint denizinden Kuzey Buz denizine 8 bin fersahlık bir etkisi ve bir o kadar da derin bir kökü vardır. Orta Asya'dan Anadolu'ya ve Anadolu'dan yayılan göçebe ve dağınık yaşam tarzı ne zaman teşkilatlanıp bir devlet haline gelmiş ise o zaman tarih sahnelerinde ismi unutulmayacak olaylar yaşanmış ve büyük olayların ana aktörleri Türk'ler olmuştur. Cihana hükmeden başta Büyük Selçuklu,Anadolu Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu başta bahsedilen sınırları genişletmiş ve 3 kıtaya 7 denize hükmedilmiştir. Tarih belli bir noktadan sonra dağılmaya sahne olmuş ve Türkiye Anadolu topraklarında Cumhuriyetin Güneş'i ile yeni bir devlet olarak kurulmuş ve diğer Türk devletleri de belli zamanlarda bağımsızlıklarını ilan ederek Orta Asya'da kendi anayurtlarında varlıklarını devam ettirmişler ve devam ettirmektedirler 

Tarih bize şunu öğütlemektedir. Milletimizin birleştiği zaman dünyayı gerçekten adalet ile hoşgörü ile yönetebilecek tek millet olduğudur. Orta Asya'da soydaşlarımız, din kardeşlerimiz yaşamaktadır. Her ne kadar şu anda Sosyo-Kültürel olarak bir aşınma yaşamış olsakta bu aşılmayacak bir problem değildir. Kan bağı doğrultusunda kendi özümüzü bulmakta zorlanmayacağızdır. Orta Asya ülkelerinin ekonomik zenginlikleri,alt yapı ve üst yapıları,doğal kaynakları yerinde ve düzenli bir şekilde kullanılıp değerlendirildiğinde ortak bir birlik çatısı altında Avrupa Birliğinden çok daha iyi ekonomik bir performansın sağlanabileceğini düşünüyorum. AB bu yeni süreçte delik deşik olan gemisi ile her gün su alıp adım adım gittiği yolda batmaktadır. Böyle hasarlı bir gemiye binip yola çıkmak Türkiye için uygun değildir. Türkiye çıkacağı yolda kendi yolunda kendi gemisinde kaptan olup yoluna emin adımlarla devam etmelidir. Çok çalışılacak belki de bir çok şeyden fedakarlıkta bulunulması gerekecek olsada bu birlik kurulmalı Türkiye Orta Asya'ya baş olmalı.  

Gürkan DANIK
BŞEÜ ÖĞRENCİ KONSEY BAŞKANI