12 Şubat 2022 Cumartesi

21. Yüzyılın En Büyük Tembellik Bahanesi; “Coğrafya Kaderdir (!)”

 

21. Yüzyılın en büyük tembellik bahanesi nedir diye sorsalar şüphesiz bu cümleyi söylerim. Coğrafya Kaderdir (!)

Üstünde nefes aldığımız ve kısacık bir ömür çetelesinde hayatlarımızı sürdürürken yaşamış olduğumuz tüm talihsizlikleri, içinden çıkılmaz sandığımız durumların hıncını ve cezasını yine ayak bastığımız topraklardan çıkarmanın acizliği içerisindeyiz...

Birçok sosyal bilimcinin, analistlerin, stratejistlerin, tarihçilerin, sosyologların, psikologların ve daha nice araştırmacının üzerinde tartıştığı bu kavram bir bahane metaforudur.

Dünyanın en güçlü kabul edilen devletleri coğrafi konumları sayesinde mi güçlüdür? Yoksa yer altı zenginlikleri midir onları gerçekten büyük ve güçlü yapan? Sınır komşusu olmayan devlet mi avantajlı yoksa sınırları ateş çemberi içerisinde olanlar mı dezavantajlı?

Şüphesiz doğduğumuz, üzerinde yaşadığımız ve hatta son nefesimizi vereceğimiz toprakları seçme fırsatı bizlere verilmemiştir. Milli kimliğimizi, ırkımızı, cinsiyetimizi de kendimiz seçmedik. Bu konuda tabiri caizse bir alın yazısını yaşadığımız doğrudur.

Ama bu söz konusu "Coğrafya Kaderdir" diye sloganlaştırılan bahane metaforu ülkeleri gerçek anlamda güçlü kılan bir olgu değildir.

Dünya üzerindeki gelişmiş ve kalkınmış ülkeler yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile sayesinde bulundukları seviyeye gelmemişlerdir. Sahip olmuş oldukları kaynaklar kendilerine belli avantajlar sağlamıştır ama asıl gelişmişlik ve kalkınma fikirlerde başlamıştır. İnsan inşa eden, üreten, harekete geçen ve her şeyden önemlisi çalışmaktan ve asla geri dönmemek büyümenin parolası olmuştur.

17. Yüzyılda Sanayi Devriminin ilk aşamasında İngiltere'yi geliştiren ve kalkındıran kömür değildir. Kömürden elde edilen buhar ile fabrikaları seri üretime geçiren makinaların sistemli çalışmasıdır. Bu sistemi düşünüp üretimde uygulayan makinalara hareket veren James Watt'ın fikri asıl zenginliğin kaynağıdır.

Petro-Kimya endüstrisi geliştiğinde bu kaynağı otomobillerde kullanan Almanya'da üretim süreçlerini hızlandıran yürüyen bantlar yardımıyla üretim sürecini yenilikçi fikirlerle kat ve kat arttıran Henry Ford'un fikirleri zamanın Almanya’sı için gerçek bir zenginlik kaynağıdır.

Kısacası dünya üzerindeki hiçbir kaynak işlenmiş bir şekilde insanoğluna sunulmamıştır. Bu kaynakları işleyen üretim sürecine sokan ve bu aşamalara gelirken saatlerce çalışan, sabreden ve vazgeçmeyen insanlar gerçek zenginliğin kaynağı olmuşlardır.

Dünya üzerinde her ülkenin farklı alanlarda farklı kaynaklarda avantajı vardır. Önemli olan onu arayıp, arayıp bulduktan sonra ona katma değer kazandırmaktır. Bunu yapabilmek için ise bahaneleri bir kenara bırakıp fikir ortaya atmak, mücadele etmek, vazgeçmeyerek, sabrederek bir daha denemek gerekir.

İnsanlığın var olduğu süreç zarfından bugüne dek bir-çok toplum için de bulunmuş olduğu şartların değişkenliği doğrultusunda sosyal, ekonomik, siyasi ve toplumsal etkenlerle bulunmuş oldukları coğrafyalardan başka coğrafyalara göç etmişlerdir.

Türk Milleti Kızılelma'sı uğruna Ata toprakları Anadolu'dan Orta Asya'ya ve sonra yine Anadolu'dan tüm dünyaya bozkırlarda, ovalarda, uçsuz bucaksız çöllerde ve daha nice çetin coğrafya şartlarında mücadele ederken bir kere bile olsun "Coğrafya Kaderdir" dememiştir.

Peygamberimiz Efendimiz (S.A.V) tebliğ için o kutlu vazifeyi aldığında için de bulunmuş olduğu coğrafyanın şartlarını dikkate almış ama vazifesini yaparken bu coğrafyanın kaderi cahil kalmaktır. Bu devrin kaderi cahiliye devri olmaktır diye bir düşünceye asla kapılmamıştır. Nice zorluklarla karşı karşıya kalmış, sabretmiş doğru, güzel ve hak olanı anlatmaktan bir kere bile olsun vazgeçmemiştir.

Küçücük bir beylikken 3 kıta 7 denize hükmeden ecdadımız küçücük bir beyliğin zor şartlarını kaynakların eksikliğini kabullenip kendi sınırları içerisinde kalarak bu coğrafya bizim kaderimizdir dememiştir.

Gönlümüzün bam teline her daim dokunan gönül eri Yunus Emre "Kader Gayrete Aşıktır" sözü ile insanların kendilerine olan inançlarını asla kaybetmemelerini ve her zaman mücadele etmelerini öğütlemiştir.

Sırrın sahibi İlâhi Kelimetullahta İsrâ suresi 13.ayette "Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık" der. Bu ilahi emir bizlere sunulmuş iken gelecek için kutlu mefkûremizin yolunda nasıl yaşadığımız, ayak bastığımız yer için “Coğrafya Kaderdir” diyebiliriz.

Ekonomik süreçler bizleri bazen çok yorabilir şartlar her zaman istenildiği gibi olmayabilir her bir ülkenin ekonomik rotasının dümeni o ülke de yaşayan toplumun elindedir ekonomi, aynı denizde yüzen bir gemi gibidir bazen bu gemi durgun sularda yüzer bazen de hırçın dalgaların içinde...

Önemli olan geminin içinde ki mürettebattır eğer kaptan usta bir denizci ise bu gemiyi kurtarır. Yine aynı şekilde bu söylediklerimiz geminin içinde ki tüm elemanlar içinde geçerlidir herkes üstüne düşen vazifeyi en iyi şekilde yerine getirirse gemi varacağı istikamete güvenli bir şekilde gider. Ülke ekonomileri de böyledir her zaman süt liman sorunsuz ve problemsiz bir ortam düşünemeyiz o ancak ütopik bir dünya olur gerek küresel, dışsal ve içsel olarak zikzaklı ve dalgalı süreçlerden geçebiliriz. İşte burada ülke sınırları içerisinde yaşayan insan topluluklarına çok iş düşer bir toplumun üretim, tüketim, harcama alışkanlıkları bu sürece çok büyük etki eder hesabını bilen, mütevazi, çalışkan ve disiplinli bireylerden oluşan toplum olası bir ekonomik krizi kolayca atlatabilir ama züppe, bencil, snop tüketimin bayrak sallayanları ve 21.Yüzyılın Oblomov karakterlerinin özelliklerini taşıyan üretmeyen ve ilimden uzak olan bir toplum krizin en ağır darbesini yer.

Sonuç olarak 21. Yüzyılın bu tembellik bahanesi olan iğneyi kendisine değil çuvaldızı "Coğrafya Kaderdir" diyerek yaşadığı toprağa batıran zihniyeti reddediyorum.

Kutlu Mefkûremiz Kızılelma'nın yolunda bahaneleri bir kenara bırakarak her daim çabalayan, zorluklara karşı mücadele eden, sabreden, fikir üreten ve en önemlisi asla vazgeçmeyen insanlara ihtiyaç vardır. Bu süreçte eğitim, ilim ve boş hevesler pesinden koşmayan, günlük ve aylık planlar ile bir ömürlük değil kendini aşan ve nesiller ötesi hedeflerle düşünen gençlik ile olacaktır.

Sözlerimi Cemil Meriç üstadın "Bu Ülke" kitabında geçen şu ifadeleri ile bitirmek istiyorum.

Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memlekette!

Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu bu lağım kokusu bu insan ve makine uğultusu mu?

 Onlar Türkiye'nin insanından şikayetçi. İnsanından yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok.

Vatanlarını yaşanmaz bulanlar vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlardır.

Bu firar bir Kabil kompleksi.