27 Kasım 2016 Pazar

21.YÜZYILIN DÜŞÜNCESİZ HASTA ADAMI


Gönül coğrafyalarımızdan süzülüp aklımıza gelen cümleleri yazmadan önce Üstad Necip Fazıl'ın şu sözünü bir hatırlayalım "Tutuşturanlar lügat kitabını elime,
Bilsinler Allahtan başka bilmiyorum kelime." 

Son günlerde küresel dünyanın sözde senaristlerinde bir telaş bir endişe bir korku görüyoruz istedikleri senaryolar gerçekleşmeyince ne yapacağını bilemeyen bu oyun yazarlar düşüncesiz ve mantıksız kararların altına imza atıyorlar gündemin en taze konusu olan Avrupa Birliği parlementosunu Türkiye'ye yönelik almış olduğu kararlar bunun en güzel göstergesi malum parlemento almış olduğu son kararla birlikte Türkiye'ye yönelik müzakereleri geçici olarak durduğunu söyledi. 
Bir noktaya değinmek istiyorum ülkemizde bu konu ile ilgili yorum yapan ve kıyametleri kopartan ve Avrupa olmazsa biz bir hiçiz diyen sözde aydınlarımız(!) bu tür söylemlerde bulunurken maalesef tek taraflı düşünmekten ileri gidemiyorlar. Konuya siyasi bir gözden daha ziyade ekonomik olarak baktığımızda bu sözde aydınlarımızın şikayetlerinin dış ticarete yönelik olduğunu görüyoruz Türkiye'nin Avrupa ile olan ticaretinin %40 oranında olduğunu ithalatının büyük bir kısmının özellikle hammadde ithalatının Avrupa'dan sağlandığını ve AB ile ilişkilerin bitmesi durumunda yurtiçinde ki mal ve hizmetlerin aksayacağını fiyatların alıp başını gideceğini ve Türkiye'nin bir kriz ortamına girebileceğini söylüyorlar 

Yapılan analizleri kesinlikle görmemezlikten gelemeyiz ve yapılan bu analizlere yanlıştır da diyemeyiz ki hepsi baştan sona doğrudur ama tekniği yanlıştır. Bununda nedeni olaylar silsilesine tek taraflı bakmaktan kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin Avrupa ile olan dış ticaret oranı %40 ı aşkındır. Ama bu duruma Avrupa yönünden de bakmak gerekir sizce Avrupa bu denli yüksek bir oranda ticaret yaptığı ortağını pazar sahasından çıkarabilir mi? Avrupa Türkiye'den olan kazancını elinin tersi ile itebilir mi ? Hemde AB için tehlike çanlarının çaldığı İngiltere'nin çıkıp gittiği, bazı ülkelerin sağ-muhafazakar kesimlerinin AB'den çıkmaya yönelik referandum önerilerinin sunulduğu bu süreçte Avrupa en büyük pazarı olan Türkiye'yi görmezden gelebilir mi ? Unutmayın ekonomi ilminin en büyük ve en temel kanunları talep ve arza dayanır. Piyasada, talep de bulunan pazarınızı kaybedersiniz sizin yaptığınız arzın ne önemi olur bunu sözde aydınlarımız güzelce oturup düşünsünler bununla birlikte Türkiye kapısının kolunun mülteci kapısının koluna bağlı olduğunu unutmayalım Avrupa kapatacağı kapının kendisi için nelere mal olacağını iyi bir şekilde analiz edip mantıklı kararlar vermek zorundadır.  

Türkiye'nin yapması gereken en önemli hamle ise kendisine yeni ticari ortaklar bulmaya yönelik olmalıdır. Bu doğrultuda Şangay Birliğine yönelik çalışmalar ve sıcak ilişkilerin kurulması ve 2017 yılı için Türkiye'ye eneji kulübünün dönem başkanlığının verilmesi kısa vadede olumlu bir izlenimdir. Ama unutulmamalıdır ki bu birliğin en büyük yönlendiricileri Çin ve Rusya'dır ve bu ülkelerin Türkiye'ye yönelik tutumları çok esnek ve anidir. Yapılması gereken bir zamanlar Turgut Özal'ın karış karış gezdiği Orta Asya toprakların da gerçekleştirmeye niyetlendiği bir hayali TÜRK BİRLİĞİNİ gerçekleştirmektir. Bu aslında hayal değil bir Kızılelmadır. 

Sayın Cumhurbaşkanı'mız Recep Tayyip Erdoğan'ında söylediği gibi biz kararlarımızı alırken Hakkı'n ve Halkın sözüne bakarız Necip Fazıl'ın da dediği gibi bizlere lügat kitaplarını,kendi aldıkları kararları tutuşturup dayatanlar bizim için yok hükmündedir. Biz sadece önümüze bakacağız ve bu 21.Yüzyılın Düşüncesiz Hasta Adamı olan Avrupa Birliği neler yapacak akıbeti ne olacak bunları gözlemleyeceğiz.

GÜRKAN DANIK 


21 Kasım 2016 Pazartesi

BİR BÜYÜK DAVA "KIZILELMA"


Kızılelma yok mu tabiki vardır. 
Ama onun semti başka diyardadır 
Zaman'ı Mefkûre Seması Hayal 
Bir gün gerçek ama şimdi masal...

                                      Ziya Gökalp

Bir davamız var bizim taki kökleri Kâlu Belaya ilk insana dayanan ve öyle bir dava ki tüm cihana nam salmış kutlu bir millete rehberlik eden yol gösteren dava KIZILELMA, o Kızılelma ki bu kadim toprakların üzerinde şerefle yaşama ve yaşatma davasıdır. Ecdadın gönül coğrafyasının yerleşim merkezidir. Hakkın Hakanı götüreceği yerdir. O Kızılelma ki Ziya Gökalp'in içindeki cayır cayır yanan bir duygu Şanlı Osmanlı'nın topraklarının pare pare elden gittiği zamanlarda bu acıya dayanamayıp intihara kalkışan Gökalp'i öldürmeyen yaşatan davadır Kızılelma..

Kavramları unutuyoruz neleri unutmuyoruz ki 21. Yüzyılın acımasız dünyasında insanlık bile kendini kaybediyor unutuyor bazen, işte yaşadığımız ortam bu denli acımasızken artık bazı unutulan kavramları gün yüzüne çıkartıp bu milleti tekrar bir titretmek gerekiyor 

Şeytan hiçbir zaman peşimizi bırakmıyor ilk insanın varoluşundan bu zamana denk hiçbir zaman bırakmadı insanlık varoldukça kötülükte varoldu iyinin karşısına kötü, mazlumun karşısına zalim hep çıktı ve çıkacakta çünkü evren zıtlıklara tabidir. Şeytan her zaman yüz değiştirecek belki bir birey belki bir topluluk belki de insanlığın içinde kin,nefret haline gelip diğer insanlara zarar veren bir duygu olacak ve bu süreç ahir zamana kadar da böyle sürüp gidecek 

Hz Adem dünyaya indirilmeden önce büyük bir yolculukta idi alemleri gezdi ve her gezdiği mekana bir tuğ dikti her tuğa ise şeytan bir askerini gönderdi işte insan ayak bastıkça yeryüzüne,şeytanda hemen ardından gelmekte 
Hz Adem yolculuğa çıktığı zaman o yolculukta kullandığı araca ayak bastığı her yere biz Kızılelma dedik ve işte binlerce yıllık olarak bilinen ama aslının İlk insana ilk ATA'mıza kadar gittiğine inandığımız Kızılelma davası böyle başladı. Türk milletinin binlerce yıl boyunca kullandığı Kızılelma ülküsü Türk telakkisinin gündoğumundan günbatımına kadar her yer Türk yurdudur anlayışının doğmasına neden olmuştur. Kadim Anadolu topraklarında varolan sonra Tanrı Dağlarını mesken tutup tekrar Malazgirt'le Anayurtlarına geri dönen Türk milleti, ayak bastıkları heryere adaleti ve kendisine has töresini götürmüştür. Dünyada şuana kadar gelmiş geçmiş tüm Türk Hükümdarların amaç ve kaideleri yaşadıkları döneme göre değişiklik göstermiştir. Ama hiç kuşkusuz Türk'lerin en büyük amaçları gerçekleştirme arzusu İslamiyet'i kabul etmeleri ile başlamıştır. Türklerin İslamı kabul etmesi zor bir süreç olmamıştır. Türklerin İslamiyetten önceki yaşayışları, inançlarındaki kaideler, sosyo-kültürel özellikleri İslamiyet ile paralellik taşıyordu. Allahü Zülcelâl Hazretleri, Kuran’ı Kerim’de, öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever buyurmuştur. Bin yıllık gelenek olan Kızılelma inancı İslamın hilali ile bütünleşmiştir. Yalvacımız Hz. Muhammed (S.A.V) in de bir Kızılelması vardı. Cahiliye dönemine adeta bir güneş gibi doğan Allah Resulu hak bildiği davayı yine ki gündoğumundan günbatımına kadar heryerde haykırdı. Allah katında din İslam'dır emrini gönülden gönüle yayılmasına aracı etti. 

Şüphesiz Türkler için en büyük kızılelmalardan birisi tarih boyunca bir çok hükümdarın arzuladığı Peygamber Efendimiz S.A.V övgüsünü kazanabilmekti. 
Ertuğrul Gazi'nin Hayme anaya Denizleri aşacağız devlet olacağız ana demesi Peygamber Efendimizin övgüsünü almak için yola çıkacağız demekten başka bir anlam taşımıyordu. 
Yıldırım Beyazıt mahlasına yakışır ordusu ile İstanbul Surlarına gelirken yine aklında o kutlu övgüye ulaşmak vardı ve çağ açıp çağ kapatan büyük komutan Fatih Sultan Mehmet Han bu övgüye nail olacak ve artık İslamın sancağını üç kıtaya yaymak için yeni bir kızılelmaya adım atacaktı. Bazıları Kızılelmayı efsane olarak tanımlayabilir anlatılan tüm bu olaylar silsilesinin akli mantık olarak ispatlanmasını isteyebilir. Bizim inançlarımız aklımızın önündedir bunu unutmamak gerekir çünkü bazı durumlarda biz aklımız ile hareket edemeyiz duygularımızı ön plana koymak mecburiyetindeyiz yoksa ne amaçlarımıza ulaşabiliriz ne de layıkı ile inançla yaşayabiliriz. İnsanları motive edecek bir güce ihtiyaç vardır. Kızılelma ülküsüde böyle bir motivasyon unsurudur. Varılmak istenen yer, bir özlemdir. Türk milleti binlerce yıldır bozkır topraklarda atları ile kadim coğrafyaları bir uçtan bir uca gezdi. Yeryüzünde şerefle ve onurla yaşama ve yaşatma davasını güttü İslamiyeti benimseyen Türk devletlerinin amacı dünyaya hakim olmak değil İlahi Kelimetullahın izinden gitmek idi. Osman Gazi'nin Orhan Gaziye dediği gibi Oğul Bizim Davamız Allah yoludur bizim davamız kuru kavga ve cihangirlik değildir. İşte bu söylem bize en büyük Kızılelmayı göstermektedir. Bütün cihanı hükmeden ecdadımızın bu töresini günümüze uyarlamamız gerekir Devletin,iktisadi yaşamın,sosyal toplumun ve yaşayış biçiminin de bir Kızılelması olmalıdır. 

DEVLETİN KIZILELMASI

Devlet dediğimiz kavramı sadece belirli bir toprak parçası üzerinde belirli bir insan topluluğuna,iç ve dış egemenliğe sahip olup teşkilatlanmak olarak basit bir kavram ile açıklayamayız. Yapılan açıklama doğrudur ama eksiktir. Devlet kavramı tarihsel bir sürecin hatta tarihin ta kendisidir. İnsanoğlunun varoluşundan bu yana geçen zamanda Devlet hep kronolojik bir karakter sergilemiştir. Yani insanın olduğu yerde Devlet, Devletin olduğu yerde insanda olacaktır. Kızılelma ülküsünün Devlet düzeni için ortaya koyduğu kaide çok basittir. Yönetim anlayışını belirleyen kemikleşmiş bir yapı binlerce yıllık tarihimizde saklıdır. Devletin en büyük Kızılelması öncelikle ADALET olmalıdır. Adil, hakça ve dürüstlüğe dayanan sistem işleyişine ihtiyaç vardır. Eşitlik kavramı bize uzaktır çünkü eşitlik adalet değildir. Herkese eşit davranamıyız her insana aynı muamele ile davranamaz aynı yükümlülükleri uygulayamayız çünkü günümüzün dünyasında kişiler aynı şartlara aynı gereksinimlere sahip değildir. Bir kişinin kaldırabileceği bir yükü eşit olsun diye o yükü kaldırabilecek kapasitede olmayan bir insana yükleyemeyiz. Eşitlik ilkesi burada zedelenir mutlak iyiliğe bizi götürmez ana kaide adil olmaktır. Herkese hak ettiği gibi davranmak iyiliğe iyilik ile kötülüğe ise kötülüğün bedeli kadar bir ceza yada yaptırım uygulamak gerekir bu da ancak adalet kavramı ile gerçekleşir. Ecdadımız gönül coğrafyalarındaki yerleşim merkezlerine (Kızılelmaya) adım adım yürürken gittikleri her yere adaletide götürdüler bu adalet anlayışını sadece yönetim sistemlerinde değil tüm sosyo-kültürel yaşantılarına uygulayıp törelerinde değişmez bir kural haline getirdiler. Allah'ın (C.C) en büyük isimlerinden (El-Adl) ve emirlerinden olan adil olmak Devletin ve yöneticilerinin hedef koyacağı en büyük Kızılelma olmalıdır. Hüküm sürülen toprağın üstündeki tüm canlılara karşı sadece insan ile sınırlı kalmayıp Yaratıcının üstün ve sonsuz sanatını kullandığı her mahlukata adil davranmak en büyük amaç olmalıdır. 

İKTİSADİ YAŞAMIN KIZILELMASI

Ülkelerin gelişmişlik hamleleri doğrultusunda uygulayacağı stratejiler sadece siyaset üzerinden ilerlemez siyasi gücün yanısıra ülkeleri ileri bir seviyeye getirmek için ekonomik bir güce ihtiyaç vardır. Güç, burada önemli bir kavramı teşkil eder ama bu bahsedilen güç unsurunun yanında bağımsızlıkta çok önemli bir olgudur. Bir ülke çok güçlü olduğunu ekonomik sistemlerinin çok iyi işlediğini düşünebilir ama kendisini var eden bu güç belki onun süslenip püslenmesi içinde sağlanmış olabilir. O ülke kendisini güçlü zannederken belkide çoktan bağımsızlığını kaybetmiş dış kaynaklara ve müdahalelere açık hale gelmiş olabilir. Ülkeler ancak bağımsız bir ekonomik güce sahip oldukları zaman günümüz dünyasında söz sahibi olabilirler. İktisat literatürünün temel maddelerinden birisi kaynak teorisidir. Kaynaklar maalesef sınırlıdır ve yenilenemeyen kaynaklar hariç diğer tüm kaynaklar tükenmektedir. Sanayi devrimi ile başlayan kitlesel üretim ve bu üretimin küreselleşme anlayışı ile sınırların ötesi bir boyut kazanması kaynaklar üzerinde yeni planların yapılmasına neden olmuş ve dünya kaynakları sömürücü zihniyetin iştahını kabartmıştır. 
Merkantalist dönemde değerli madenler, fizyokraside toprak ve kapitalizm de ise petrol vb enerji kaynakları ekonomik gücün simgesi olmuştur. 20'inci  yüzyılın dünyasında ise nükleer kaynaklar,üstün teknoloji ve bilişim sektörü en büyük rol modeldir. 

Ülkemizin iktisadi yaşamında ki en büyük Kızılelma öncelikle İLİM'in peşinden koşmak olmalıdır. Tarih bunu bize bir çok yerde defalarca öğütlemiştir. Bilge Kağan ve Kül Tigin Yazıtları'nda yer alan şu söylemler bizi tasdikler niteliktedir. Yöneticilerin bilgisiz ve beceriksizliği kadar toplumun bilgisizliği de toplumsal varoluşu tehdit eden unsurlar arasındadır. Halkın bilgisizlikten dolayı, Ötüken'i terk ederek Çin sınırına yerleşmesinin acı sonuçlarıda yazıtlarda ifade eder, 
ayrıca Bilge Kağan yazıtlarında bilgisizliğin toplumu köleleştirebileceğini ve devletin sınırlarını tehlikeye de sokacağını anlatır. 

Herşeyden önce İslam da İlime çok büyük önem verir ilk ayet OKU hükmü bunun en büyük ve kesin kuralıdır ve İlahi Kelimetullah'da da birçok yerde İlime ve çalışmaya yönelik hükümler geçerlidir. Örnek olarak Kuran'ı Kerim'de İnşirah süresinin 7. Ayetinde "Feiza ferağte fensab " Boş olduğunda tekrar kalk ve yorul asla boş durma ayeti ile çalışmayı teşvik etmek boş zamanı değerlendirmek öğütlenmiştir. Günümüzün dünyasında bilim sektörü çok hızlı bir şekilde ilerlerken bizde bu yarışın dışında kalamayız ve bu yarışta ayakta kalabilmek için öncelikle ilime ve çalışmaya ciddi anlamda önem vermek mecburiyetindeyiz. İlim sayesinde topraklarımızdaki öz kaynaklarımızı kullanabiliriz, ilim sayesinde finans dünyasının spekülasyon ve manipülasyonlarını çözebiliriz. Unutmayın Batı Kuzeylilerden binlerce yıldır korktu halada korkuyor doğuyu yıllarca sömürdü hala sömürüyor. Sizin başınızı doğrultmanızı istemiyorlar OKU hükmünü ortadan kaldırmak için örgütler kuruyorlar (Boko Haram) çünkü İLİM eğer ki doğduğu topraklara geri dönerse işte o zaman herşeyin değişeceğini çok iyi biliyorlar.

Toplumun Kızılelması Gençliktedir. 

Ülke olmak sınırların içerisinde toprak,deniz ve hava sahasına sahip olmaktan ibaret değildir. O ülkenin içindeki insanlar ülkeyi teşkilatlanmış bir devlet haline getirmektedir. İnsanın karakteristik özelliği hem kendi dönemine hemde gelecek nesillerin yaşayacağı döneme yansımaktadır. İnsan öncelikle yaşayacağı topluma faydalı olmak zorundadır ve bu fayda asla kişinin kendi çıkarına yönelik olmamalıdır. İnsan yaşadığı topluma, mensup olduğu millete ve ayak bastığı topraklara her zaman sahip çıkmalı bu kutsal değerleri herşeyden üstün tutmalıdır. Ülkemizin insanları ilk başta kendini çok iyi eğitmek zorundadır sorgulayan,araştıran bir nesil hiç bir zaman başka birinin sözüne tav olmayacaktır. Bu durumun sağlanması içinde eğitim olmazsa olmaz bir ana kaidedir. Eğitimin de başlangıcı kesinlikle aileden ve ahlaki değerlerden olmalıdır. Günümüzün gençleri maalesef bahsetmiş olduğumuz bu kavramların eksikliğini ve zararını çok ciddi anlamda çekmektedir. Toplumda gerçekten bu da mı olacaktı bunuda mı görecektik diye şaşırdığımız olaylara maalesef yeni dünya düzeninde çok sık bir şekilde şahit olmaktayız. 

Eğitim sürecinde gençlerimizin ilgi alanları tespit edilmeli ve söz konusu alanlarda uzmanlaşmaları sağlanmalıdır. Gençler amaçları ve ilgi alanları doğrultusunda yönlendirilmeli ve bu yönden asla saptırılmamalıdır. Nasıl ki bir balıktan ağaca çıkması beklenemezse soyut ilimlere merakı ve ilgisi olan bir gencinde somut ilimlere yönelmesi beklenilemez Gençlerimiz idealist olmak zorundadır.İşte Kızılelma dediğimiz kavram gençlerimizi motive etmek için kullanacağımız kutlu,kadim ve geçmişi olan büyük bir davadır. Toplumların geleceğini yine o toplumda yaşayan gençler belirler bu kaçınılmaz bir gerçekliktir. 

Gençlerimiz Cennet Gençlerinin efendisi Hz.Hüseyin'in davasını bilmek mecburiyetindedir. Peygamber efendimiz Hz Muhammed'in (S.A.V) en büyük destekçileri ve ona inanan İslamın sancağını yeryüzünde dalgalandırmak için adeta yarışa giren sahabelerin hepsi gencecik insanlardı. Zülfikarın sahibi Hz.Ali (r.a) İman ettiğinde daha küçücük bir çocuk idi. Çağ açıp çağ kapatan büyük komutan Fatih Sultan Mehmet Han en büyük Kızılelmasına ulaşıp Peygamber övgüsüne nail olduğunda 21 yaşında idi. 
Tüm bu örnekleri çoğaltmak mümkündür kısaca toplumu ayakta tutacak olan ve o toplumu yüceltecek olanlarda Kızılelma aşkı ile yanıp tutuşan İDEALİST GENÇLİK olacaktır. 

Son Söz

Kızılelma davası ve ülküsü görüldüğü gibi basit bir kavram değildir. Binlerce yıldır ecdadımızı hep motive eden ve bu ülkü uğruna hayal edilen o adil,düzenli ve inançla yoğrulmuş dünyayı sağlamak için ecdadımız dünyada hemen hemen ayak basılmadık yer bırakmamıştır. İşte böyle bir ecdadın nesli olarak bizlerde onlara layık olmak için onların güttüğü davayı sonuna kadar sürdürmeliyiz. Yalvacımız Hz Muhammed'in (S.A.V) Bize emaneti olan İslam sancağını Atalar Atası Oğuz'un tunç yüreği ile taşımalıyız. Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi "Yürü altın nesli o tunç Oğuz'un adet küçük zaman çabuk yol uzun Nur yolu izinden git kılavuzun fethine çık doğru güzel sonsuzun" 

Yol Üstad'ın dediği gibi uzun, zamanda çok kısıtlı ve şeytan ve onun askerleri hep peşimizde kötülüğe karşı iyilik olmak, zalimin karşısında alp, mazlumun karşısında eren, Nemrut'a karşı İbrahim Firavun'a karşı Musa olmak dileği ile Kızılelmaya Sonsuz Selam Olsun

GÜRKAN DANIK



12 Kasım 2016 Cumartesi

ABD SEÇİMLERİ VE KÜRESEL SATRANCIN YENİ HAMLELERİ



Aylar önce başlayan küresel dünyanın satranç oyunu son zamanlarda ABD'de yapılan seçimlerle tekrar kapışmalı bir hale geldi. Kesin, net ve ciddi söylemleri ile kendisini çok iyi politize eden Donald Trump ABD'nin yeni dönem Başkan'ı oldu özellikle Obama yönetimini ciddi anlamda eleştiren, DAİŞ ile ilgili teorileri ve ekonomide yapmayı planladığı olağanüstü ani önlemlerle bir anda Clinton'ı devre dışı bırakan Trump amacına ulaştı. Tabiki Küresel dünyaya yön veren bir ülkede meydana gelen bir seçim küreselleşmenin yıllar önce kervanına giren tüm ülkeler gibi bizide etkilemesi kaçınılmazdır. 

Seçim sonuçlarından sonra Trump dan beklenilen hamlelere baktığımızda ilginç detaylar görüyoruz bunlardan bazıları Çin ve Meksika'ya uygulanacak gümrük tarifelerinin %35'lerden %45'lere çıkartılması, serbest ticareti kısmaya yönelik hamleler, özellikle seçimlerden önce FED yönetimine yönelik ani karar ve politika değişikliklerin ve bireylerin değiştirilmesine yönelik söylemler, faiz düşüncelerinin tamamen zıt olması vb.. bu hamleler bize gösterir ki iş dünyasından gelen Donald Trump'ın kendi servetine önem verdiği gibi ABD kasasınıda hemen doldurmak istemesidir. Yani onu motive eden duygu KÂRDIR. Kar ise emperyalizmin besin kaynağı ve temel şartıdır buradanda şu sonucu çıkarmak ve tartışmaya açmak gerekir. Ülkeler tekrar emperyalizmin ateşini harlıyor ülkeler kendi arasında bir birlik değil tek olabilmeyi tüm küresel dümeni kendileri çevirmek istiyor yaşanan son gelişmelere bakın İngiltere AB'den ayrıldı. Hollanda ve Fransa'da muhafazakar ve sağa yönelik kesimler AB'den ayrılmayı ve bunu aynı İngiltere'deki gibi referanduma sunmayı düşünüyor ve son olarak da ABD yeni başkanı ile birlikte serbestleşmeyi ve herkese yönelik olmayı istemiyor. Şuana kadar oynanan küresel satrançta her bir taşı yeri geldiğinde bazı ülkeler temsil ediyordu kimi ülkeler piyondu kimileri şah, fil veya kale idi.  Şimdi ise görüyoruz ki herkes şah olmak istiyor birlikte aynı tahtada oyun oynamayı değil ülkeler aynı iki kişinin bu oyunu oynadığı gibi karşılıklı tek tahtada oyun oynamak istiyor.  

ABD'ki seçimlerin Türkiye'ye olan etkisini ele almak gerekirse senaryolar hazırlayarak bu işe göz atmanın faydalı olacağının kanaatindeyim seçim sonuçları doğrultusunda ekonomik olarak ani dalgalanmalara şahit olduk özellikle döviz kurlarında doları 3.30 da avroyu ise 3.60 seviyelerinde gördük altını ise gramınında 130 lirayı aşkın olarak teyit ettik. Tüm bu sonuçlar bize gösteriyor ki Türkiye ekonomisinde makro göstergelerde özellikle cari açıkta meydana gelebilecek olumsuzluklarla karşılaşabiliriz. Özellikle kurda meydana gelen yükselişler dışarıdan ithal ettiğimiz mallara yönelik maliyetimizi arttıracaktır bunun neticesinde kurun ateşini kısmaya yönelik TCMB'nin rezervlerinin kullanılması rezerv miktarında bir azalışa neden olabilir. Türk lirasının yine aynı şekilde değer kaybetmesi ve enflasyon artışları ülkemizi kısa vadelide olsa zorlayabilir ama uzun vadede bu sorunların üstesinden gelebilecek kuvvet Türkiye'de mevcuttur. 
Siyasi ve dış politikada ki mevcut duruma bakacak olursak Suriye meselesi önemli ve izlenilmesi gereken bir konu olacaktır. Trump'ın ve Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile olumlu diyalogları ve söylemleri ve ülkemizde yaşadığımız hain kalkışma ve sorumlularına yönelik gelişmeler ve kararlar yakın zamanda gün yüzüne çıkacaktır. Farklı bir senaryo ise Clinton ve Trump'ın zihni yapılarıdır. Trump net bir kişilik hamleleri açık böyle bir durumda Türkiye ileride yaşayacağı durumlarda hazırlık yapabilir çünkü ne yapacağı belli olmayan dost gibi gözüküp düşman kesilen zihniyetler her zaman daha tehlikeli olabilmektedir. Trump'ın özellikle açık tavırları şuan için bizim için önemlidir. Ama şunu asla unutmamakta gerekir hep söylenen bir söz vardır. ABD'yi devlet başkanları yönetmez diye ne kadarı doğrudur ne kadarı yanlıştır bilemeyiz ama aklımızın bir kenarında her zaman bu söylemde yer edinmelidir. 

Sonuç olarak ciddi hamlelerin yapıldığı, süprizlerin yaşandığı ve emperyalizmin ateşlendiği bir süreci yaşıyoruz artık herşey bir anda yaşanıp bir anda bitebilir. Türkiye Ortadoğu'da ve iç politikasında yapmış olduğu son hamlelerle hiç biryere gitmiyoruz bizde buradayız ve kalıyoruz diyip haince bir kalkışmaya rağmen oyuna dahil olmayı ve hatta yeri geldiğinde bu satrançta şah çekmeyi bile başardı. Türkiye artık değişen düzende en iyi bir şekilde hazırlığını yapıp oyunu bitirmelidir ve oyunu biterecek hamle ise Misakı Milli sınırlarına ulaşmak olacaktır. 

Bakalım Mevla'm ne eyler neylerse güzel eyler 

Kızılelmaya Selam Olsun...

Gürkan DANIK