23 Eylül 2020 Çarşamba

Doğu Akdeniz'den Mavi Vatan'a Mavi Vatandan Kızılelmaya



    500 yıl önce Barbaros Hayrettin Paşanın "Denizlere Hakim Olan Tüm Cihana Hakim Olur" sözünün günümüzde ne kadar değerli olduğunu ve bu sözün sadece ülkemiz için değil tüm dünya için ne büyük bir strateji kaynağı olduğunu son yaşanan gelişmelerle daha iyi bir şekilde idrak ediyoruz.

    Akdeniz geçmişte olduğu gibi günümüzde de en önemli jeo-stratejik bölge konumundadır. Tarih boyunca bu bereketli sulardan istifade etmek isteyen ülkeler Akdeniz'de ve etrafındaki Bereketli Hilâl bölgesinde mekik dokumuşlardır. 

    Bölgenin katma değerinin farkında olan birçok ülke günümüzde bu bereketli sularda adeta birbirleri ile yarışmakta ve Akdeniz'i bir devlet politikası haline getirmektedirler.  Örneğin Rusya tarih boyunca Akdeniz'e (sıcak denizlere) inebilmenin yollarını aramış ve adeta bu konuyu milli bir ülkü haline getirmiştir. Yine aynı şekilde ABD Ortadoğu'daki müdahalelerinde Akdeniz'i kullanmıştır. Keza Yunanistan, Fransa, İspanya, İngiltere gibi birçok ülke gözünü Akdeniz'den ayırmamıştır. 

    Akdeniz'in bu denli önemli olmasının nedeni şüphesiz bölgenin hem tarihsel hemde ekonomik kaynaklar bakımından olabildiğince zengin olmasıdır. Üç kıtanın arasında bulunan Akdeniz, Bereketli Hilal bölgesinin en önemli bir parçasıdır. 

    Bereketli Hilal bölgesi birçok medeniyete ev sahipliği yapmış önemli bir bölgedir. Batı ve Ortadoğu uygarlıkları bu bölgede doğmuştur. Akdeniz'den başlayarak Toros Dağlarına, oradan Basra Körfezine, Fırat ve Dicle'ye uzanır. Daha geniş kapsamıyla Bereketli Hilal, Eski Ahit'in Tekvin bölümünde ağırlıklı yeri olan bölgeyle örtüşür; Eski Yunan ve Roma uygarlıklarına kaynaklık eden Babil, Asur, Fenike gibi ülkeleri de içine alır (Şeyhanlıoğlu,2020)

    Son günlerde Türkiye'nin enerji alanında yapmış olduğu çalışmalar ülke gündeminde olmak ile birlikte tüm uluslararası camianın da takibindedir. Özellikle son günlerde Yunanistan tarafının Türkiye'nin enerji faaliyetlerine olan bu tepkisi ve diğer ülkelerinde bu olaya müdahil olma nedenlerinin arkasında ne yatmaktadır. 

    Bu sorunun cevabi şüphesiz az önce anlattığımız gibi bölgenin öneminden ve Türkiye'ye eskiden olduğu gibi bu bölgeden yararlandırmama niyetlerinin tekrar tecelli etmesidir. 

    Türkiye enerji alanında hem Akdeniz'de hem de Karadeniz'de ummalı bir çalışma gerçekleştirmekte ve çalışmalarının da karşılığını almaktadır. En son FATİH gemisinin Karadeniz'de keşfettiği doğal gaz rezervi bunun en güzel örneğidir. 

    Ülkelerin artık piyon olmaktan daha ziyade her birinin şah olmaya niyetlendiği yeni küresel satranç oyununda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de enerji kaynaklarına yönelik yapmış olduğu çalışmalar birçok ülkenin olabildiğince zoruna gitti. 

    Oruç Reis sondaj gemimizden oradan da dolaylı olarak ülkemize yönelik gerçekleştirilen tehditkar tavırlar Türkiye'yi Akdeniz'deki haklarından noksan bırakmayı, Bereketli Hilal'den uzak tutarak bizleri sadece Antalya Körfezine hapsetmeyi planlamaktadır. 

    Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması (MEB) ve uluslararası tezlere göre Coğrafyanın üstünlüğü prensibine ile, ana karadan 200 mil öteye kadar olup, denizdeki kaynakları, “Mavi Vatan” olarak kapsamaktadır. Buna göre Akdeniz’de Türkiye’nin 180 bin kilometrekare "Mavi Vatanı" varken uluslararası anlaşmaları kabul etmeyen bir grup azınlık Türkiye'ye sadece 40 bin kilometrekareyi (Antalya Körfezini) reva görmektedirler. Bu hazımsızlığın nedeni ise Doğu Akdeniz'in altında yatan, üstünde varolan kaynaklar ve avantajlardır.

Yeraltı kaynaklarina baktığımız zaman ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi’ne göre Levant Havzası’nda (Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve İsrail) 3,45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunmaktadır. Sadece Kıbrıs civarında 400 milyar dolar değerinde petrol bulunmaktadır. Bu da dünyanın en büyük enerji yataklarından biri demektir ve Türkiye’nin 500 yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak miktar anlamına gelmektedir (Şeyhanlıoğlu, 2020)

    Akdeniz'in deniz üstü avantajı ise deniz ulaşımında dünyanın en önemli güzergahları olan İstanbul, Süveyş ve Cebelitarık gibi önemli boğazlara sahip olmasıdır. 

    Türkiye Tarih boyunca çeşitli hilekâr oyunlarla enerji kaynaklarından uzak tutulmaya çalışıldı. Sanayi Devrimlerin dönemsel gelişimlerinde petrolü işleyip enerji alanında kullanan ülkeler kendi GSYH'larıni arttırmak için ya kendi kaynaklarını kullandılar kaynakları az geldiği zaman ise sömürü politikalarını devreye sokarak emperyalist güçler birçok ülkeye doğrudan yada dolaylı olarak müdahalede bulundular. 

    Türkiye artık geçmişte olduğu gibi enerji alanında geri planda duran bir ülke değildir. Olmayacaktır olmamalıdır da...

    Tarihte Akdeniz'i bir Türk gölü haline getiren ecdadımıza yakışır bir nesil olabilmek ve 21. Yüzyılda muhasır medeniyetler yolunda ilerlemek için Mavi Vatanımız Akdeniz'deki haklarımızdan asla taviz vermemeliyiz. 

    Yıllarca ekonomide enerji kaynaklarından kaynaklanan ve bize coğrafyamızda ki haklarımızdan uzaklaştırıp bizleri cari açık makasına mahkum edenlere yönelik mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Devletimizin Barbaros Hayrettin Paşa'nın abisinin adı olan ismi ile manidar Oruç Reis gemisi ile yapmış olduğu çalışmalar geleceğin büyük Türkiye'si için atılan büyük adımlardır. 

    Rusların sıcak denizlere inme politikası, ABD'nin Ortadoğu'ya müdahaleleri, İsrail'in Süveyş'ten başlayıp Kuzey Kapadokya Dağlarına kadar dayandırdığı Arz-ı Mevud ülküsünün karsısında bu Asil Milletin üzerine yemin ettiği Ahd-i Millisi vardır. 

    Kendi topraklarımızda, kendi coğrafyamızda ve ecdad emaneti denizlerimizdeki haklarımızdan kimse bizi mahrum edemeyecektir. 

Barbaros Hayrettin Paşa'nın dediği gibi "Denizlere Hakim Olan Tüm Cihana Hakim Olur "

Doğu Akdeniz Mavi Vatandır. Mavi Vatan Kızılelmadır...

18 Ağustos 2020 Salı

Türk'ün Gönül Coğrafyası Türk'ün Mefkuresi








    Tarihin tanımı literatürde geçtiği gibi geçmiş ve gelecek arasında neden-sonuç ilişkisi kurmak değildir. Batılılar, diğer ülkeler ve milletler için bu tabir kabul edilebilir ama Türk için bu tabir geçerli değildir.


    Türk, tarihin ta kendisidir. Türk, tarihin en merkezi noktasıdır. Türk'e göre tarih geçmiş ve gelecek arasında neden sonuç ilişkisi kurmak kadar sığ düşünmek değildir. Türk'e göre tarih geçmişinden gelen şanlı mazisi ile geleceğine yön vermektir. Türk'e göre tarih Ertuğrul Gazi'nin Hayme Anaya dediği gibi "Denizleri Aşacağız Devlet Olacağız" nidasıyla geleceğe seslenmesidir. Öyle bir sesleniştir ki bu, yüzyıllar sonra İstanbul'un surlarına dikilen Fatih'in kulağına gelen ve onu harekete geçiren haykırıştır.


    Tarih, Türk'e nokta koymaz, geçmişten bu yana canla, kanla tarihin altın sayfalarına yazılan bu destanın son cümlesi olamaz anca virgül olur ki o da bir Anka Kuşu'nun küllerinde yeniden doğup yükselmesi ya da bir Kurt'un ayağa kalkıp yol göstermesi ile son bulur. Destan devam eder Türk yurdu abad olur.

Ve Vatan Türkiye,

    Türkiye koca bir kaledir. Öyle bir kaledir ki sınırlarını ancak bu aziz milletin düşleri şekillendirebilir. Bu kalenin sınırları Edirne'den Kars'a kadar değildir. Türk'ün Mefkuresi gün doğumundan gün batımına kadar, Adriyatikten Çin Seddi'ne 3 kıtadan 7 denize kadardır.

    Bu koca kalenin en yüksek burcunda dalgalanan Ay Yıldızlı Al Bayrak ise dünya üzerindeki tüm mazlumlara gölgedir.

    Bu uçsuz bucaksız kalenin mimarları her dönemde bu yapıyı ölümsüzleştirmişlerdir. Oğuz Ata'nın attığı temel ile başlayarak asırlarca süren ve devam eden bu yapıya tarihin belli zamanlarında herkes bir tuğla bir taş koymuştur. Defalarca kez bu kalenin toprakları şehit kanları ile sulanmıştır.

    Şüphesiz bu kutlu kaleyi kuranlar bu aziz milletin gönlünde hiç bitmeyen vatan sevgisinin mayasını kullanmışlardır. Bu kalenin Anadolu temellerini atan Sultan Alparslan'ın içinde olan iman ve vatan sevgisi bu ölümsüz kalenin harcıdır.

    Melikşah'tan, Ertuğrul Gazi'ye, Osman Gazi'den Fatih' e , Yavuz'dan, Kanuni'ye, Abdülhamid Han'dan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e kadar tüm ecdad bu aziz vatanın kalesini güçlendirip sınırlarını daha ileri noktalara taşımak için mücadele etmiştir.

    Şanlı tarihimizdeki her bireyin bu kaleye küçük yada büyük katkısı vardır. Bu katkıların hepsi bir araya geldiğinde ortaya büyük ve ölümsüz bir yapı çıkmıştır.

    Evet zaman zaman bu kutlu kalenin duvarları yıkılmış, surları delinmiş belki kimi kollarından hiçbir eserde kalmamış olabilir ama hala o kalenin delinen surlarında yıkılan kollarında ve duvarlarında hala Türk'ün ölümsüz izleri ve düşleri bulunmaktadır. Ve en önemlisi Al Sancağın dalgalandığı o kutlu kalenin merkezi Türkiye ebediyen ayakta kalacaktır.

    Türk'ün bu ölümsüz izinden ve hayallerinden korkan münferitler bu izleri ortadan kaldırmak için bu kutlu kalenin mimarlarını hedef alan cümleler ve faaliyetler yürütmektedirler bu aziz milletin yüreğinde bulunan ve bu kalenin özü, harcı ve mayası olan kardeşliği, birlikteliği, hoşgörüyü ve vatan sevgisini hedef almaktadırlar.

    Unutmayın daha düne kadar insanlarımızı ideolojik olarak, mezhepsel olarak bölmeye çalışanların en temel amacı son kaleyi yıkmaktır. Tarihimize şekil veren kutlu kalemizi büyütmek uğruna canlarını veren ecdadımız ile aramızı açarak onlar arasında ikilik çıkararak bu kutlu kalenin taşlarını yine bizlere oydurmak istemektedirler

    Ama bu beyhude çabalar hiçbir zaman amacına ulaşamayacaktır. Türk'ün gönül coğrafyasının yerleşim merkezleri gün gelecek bir daha kurulacaktır. Yıkılan kalelerin duvarlarındaki, surlarındaki ölümsüz düşler yeniden canlanacaktır. Bir zamanlar Çeğen Tepesi'nde Türk'ün ölümsüz düşleri uğruna şehadete eren Enver misali daha nice kutlu kaleyi büyüyecek kutlu mimarlar yine bu aziz milletin bünyesinden doğacaktır.

    Ziya Gökalp'in dediği gibi Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir. Türklere Turan...


Gürkan DANIK


15 Mayıs 2020 Cuma

Covid-19 Salgınına Yönelik Ekonomide Yeni Çözümler Pozitif Beklenti ve Olumlu Yönlendirme

Cümlelerime meşhur iktisatçı John Maynard Keynes'in sözleri ile başlayacağım Keynes'e göre "Usta bir iktisatçı…bir dereceye kadar matematikçi, tarihçi, devlet adamı ve filozof olmalı…Geçmişin ışığında, geleceği amaçlayarak bugünü çalışmalı. İnsan doğasının hiçbir parçasını, dikkatinin dışına atmamalı…Bir sanatçı kadar soğuk ve dürüst, buna karşılık bazen bir siyasetçi kadar dünyaya yakın olmalıdır.”

Keynes'in yıllar önce ortaya atmış olduğu teori kesinlikle her kelimesine kadar doğru ve tartışılmazdır. Bu düşünce açısından dolayı ki Keynes, düşünceleri ve teorileri ile 1929 Buhranına çözümler üretmiş ve başarılı olmuştur. Zamanın kapitalizmini uçurumdan kurtaran o dur. Bu yüzden sosyalistler ile Keynes'in arası çok iyi değildir. 



Konumuza başlamadan önce böyle bir giriş yapmayı uygun gördüm. Çünkü günümüzde de içinde bulunmuş olduğumuz bu sancılı süreçten çıkış anahtarları da bu teorilerin içinde gizli, sadece ülkeler bu teorileri kendi milli şuurları ile güncellemelidirler...

Evet iyi bir iktisatci olmak iktisadın tüm prensiplerini öğrenmekten geçmez. iktisatçı olmak aynı zamanda iyi bir matematikçi, sosyolog, psikolog, coğrafyacı ve birçok sosyal ve feni bilimlerle uğraşmayı gerekmektedir...

Bu konunun üzerinde niye bu kadar çok durduğumu şimdi anlatıcaklarımla daha iyi anlayacaksınız. Dünya 2020 yılının başından itibaren Covid-19 diye tabir edilen bir biyolojik varlıkla, bir virüsle mücadele ediyor Çinden başlayarak kısa zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan bu pandemi birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiyi derinden sarstı. 

Biyolojik bir virüsün önce insanları evlerine hapsetmesi ile birlikte büyük bir kelebek etkisi kendisini gösterdi. Önce tüketim azlığı ve talep düşüşü ile üretim sistemi çöktü, sonra düşük talep petrolü vurdu. Sonra ise ticareti ilgilendiren tüm ihracaat ve ithalat kalemlerinin ülke ülke dengesi bozuldu. Sonra giriş çıkış yasakları ile turizm sektörü zarar gördü sonra ise beklentilerin olumsuz gelişimi ile tüm finansal piyasalar, döviz kurları ve hisse senetleri olmak üzere birçok sektör derinden etkilendi. 

İşte görüyorsunuz küresel dünyada tüm ülkelerin demir bir zincirle adeta ayaklarından birbirine bağlı olduğu bir süreçte bir ufak virüs domino etkisi yarattı. Biyolojinin iktisatı nasıl etkilediğini gördünüz değil mi? 

Bu sürecin yaşanabileceğini tabi ki ülkeler tahmin edebilir miydi edemez miydi bu konulara girmiyorum çünkü bu cümleden bile bir sürü komple teorisi ortaya atılabilir. Benim amacım bu sarsılan süreçte ülkemizi toparlayabilecek bir yol bulabilmek...

İlk başta dediğim gibi çözümü aslında iktisadi düzenin sarsıldığı bu süreçte iktisadi ilgilendiren ve onu etkileyen bilim dallarının etkisi ile bulmaya çalışacağım. Mesela bir önceki cümlelerimde "Beklenti" ifadesini kullandım. İşte aslında ekonominin en hassas noktalarından birine değindim burada...

Beklentiler şüphesiz bir ekonomik düzenin nasıl işleyeceğini ve ne yöne gidebileceğini bizlere gösteren en önemli gelişmeler bütünüdür. Önemli olan ekonomi içerisinde, daha doğrusu piyasayı oluşturan ekonomik birimler içerisinde beklentileri pozitif tutmak en büyük amaç olmalıdır. Ekonomi ağızdan çıkabilecek tek bir sözden bile nem kapabilecek kadar hassas bir bilim dalıdır. İşte bu noktada piyasa içerisinde bulunan tüm aktörlerin çok dikkatli olması gerekmektedir. 

Küçük bir örnek verelim Covid-19 salgının başlaması ile piyasadaki tüm ekonomik birimlerin ilk günkü  beklentileri şu şekilde idi; "Salgın devam edecek bizler varlıklarımızı güvenli liman olan altına yönlendirelim varlıklarımız orda kalsın" ilk günlerde bu beklenti içerisinde olanlar varlıklarını altına döndürmüşler ve gram altın fiyatları rekor seviyeleri görmüştü. Sonra ne oldu ilerleyen zamanlarda birkaç aşı ile ilgili söylentilerin yayılması ve biraz da hisse senetlerinden zarar görenlerin altın bozması ile birlikte de herkes nakite dönmeye başlayıp altın azda olsa bir düşme eğilimi göstermişti. 

İşte tüm bu yukarıda anlatılan süreçler ekonomik birimlerin beklentileri ile ilgilidir ve ekonominin birçok alanında kullanılır. Burada da iktisadın psikoloji ile ilişkisinin önemini görüyoruz. Bu yüzden yakın zamanda davranışsal iktisat bu kadar popüler olmuştur. 

Türkiye peki bu süreçte ne yapabilir. Ülkemiz Covid-19 nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ekonomi piyasalarında doğal olarak sıkıntılar yaşayabiliyor. Bu süreci atlatabilmenin en güzel yolu piyasa beklentilerini olabildiğince pozitif tutup yeni bir olumlu kelebek etkisi ile tüm ekonomiye dokunabilmektir. Tabi bunu yapmak o kadar kolay değildir. 

Bunu yapabilmek için öncelikle cümlelerimin başında belirttiğim gibi tüm piyasası okuyabilecek, analiz edebilecek, piyasa aktörleri piyasadan neyi bekliyor ise onları sunabilecek kişilerin varlığı gereklidir. 

Milletin psikolojisine inebilecek toplumun sosyal tutumunu okuyabilecek yıkıcı eleştiri değil yapıcı eleştiriler yapıp çözüm önerileri sunacak ekonomistlerin varlığı gerekmektedir. Maalesef günümüzde youtube dan yayın açıp yandık bittik edebiyatı yaparak spekülasyon ve manipülasyon yapan kendine iktisatçı diyen ama kendine yatırımcı olan birçok şahsiyet vardır. Bunların maalesef Türkiye Ekonomisine zerre kadar katkısı yoktur. 

Siyasiler açısından baktığımız zaman ise hangi partiden olursa olsun bir siyasetçi ekonomi ile ilgili konuşurken kılı kırk yarmalı ve net konuşmalıdır. Ekonomilerinin en büyük baş belası olan "Belirsizlik" kavramını körükleyecek konuşmalar yapılmamalıdır. 

Sonuç olarak bu zor günlerde ekonomiyi ayakta tutmanın en önemli yolu tüm piyasayı pozitif yönlendirebilmek ve bunu yaparken de iktisat ile birlikte diğer sosyal ve fen bilgileri ile uzmanlaşabilmektir. 

(Unutmadan da beklentiler ile ilgili göstergeler olan CDP primi, derecelendirme kuruluşları ve rayting notlarını da görmezden gelmeyelim)

5 Mart 2020 Perşembe

Göç Meselesi Şımarık Yunanistan Kendi Tarihini Unutmasın





Ülkemiz son haftalarda birçok duyguyu kendi bünyesinde yaşıyor. Üzüntüyü, kederi, insanlığı, kahramanlığı ve şehadeti...
Türkiye tüm bu duyguları en içten düzeyde yaşıyor iken Şanlı Türk Ordusu sınır ötesinde başlattığı Bahar Kalkanı Harekâtı ile emsalsiz bir kahramanlık örneği göstermektedir. Bununla birlikte Türkiye son günlerde Avrupa’ya hareket eden göçmenleri unutmayıp, sınırda Yunan kolluk kuvvetlerinin tüm zulmüne ve zalimliklerine gözlerini kapayamıyor ve adeta tüm dünyaya insanlığı öğretiyor.
Yukarıda bahsettiğimiz tüm bu gelişmeler yaşanırken Avrupa’nın şımarık çocukları (Yunanistan-Bulgaristan) ise tarihsel karakterleri doğrultusunda aynı saldırganlıklarını icra ediyorlar.
27 Şubat’ta İdlib’de 34 askerimizin şehit olmasına neden olan alçak saldırı sonrası hem güvenliğimizi tehdit eden rejim unsurlarına karşı harekâtımız başlamış hem de Türkiye’de bulunan mültecilere sınır kapıları açılmış ve “Açık Kapı Politikası” devreye sokulmuştur. Sınır kapılarının açılması, 18 Mart 2016 mutabakatına 5 yıldır sadık kalmayan AB’ye karşı, mülteciler için tampon bölge konumuna son vererek mültecilerin artık zorla ülkede tutulamayacağını, halihazırda İdlip’ten gelmekte/gelecek olan akın ile tek başına mücadele edemeyeceğini deklare etmiştir.
Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geçmek isteyen 100 bine yakın göçmen sınırı geçmiş ve binlerce göçmen Edine sınır kapısından Yunanistan’a dayanmıştır. Birçok sivili haksız yere darp ederek, binmiş oldukları botları şişleyerek, üzerlerine gaz bombası, biber gazı ve hatta ve hatta sivillerin üzerine gerçek mermilerle ateş edenlerin insanlık namına konuşabilecekleri tek bir kelime dahi yoktur.
Türkiye’nin şanlı tarihinden gelen muhacirlere ensar olma anlayışını bu kuduruk zihniyete anlatmamız mümkün değildir. Bizler 10 yılı aşkın süredir ülkelerinden zorla alıkoyulan ve zulme uğrayan mültecileri ağırlıyoruz. Bu zamana kadar göç faaliyetlerinden doğal kaynaklanan sosyal, kültürel, toplumsal ve ekonomik çatışmalar ve zorluklar yaşadık ama asla bize sığınan hiç kimseyi yarı yolda bırakmadık, zulmetmedik.
Yunanistan kendi tarihini sık sık unutuyor ya da hatırlamak istemiyor, hafıza noksanlığı olan bu topluluğun avare hareketler yapması şüphesiz geçmişin yaşattığı derin izlerdir. Daha düne kadar kendini bilmez deni ruhlu bir serserinin yunan meclisinde ŞANLI TÜRK BAYRAĞIMIZI yırtması hiç şüphesiz 9 Eylül’ün zihinlerde bıraktığı hazmedemeyiştir.
Edirne kapılarında sivil halka her türlü şiddeti uygulayanlar 1942 yılında Alman Nazilerinden kaçıp döneminde Suriye Mülteci Kamplarına sığındıklarını asla unutmasınlar. İkinci Dünya Savaşı yıllarında şuanda şiddet uyguladıkları o insanların topraklarında mülteci kamplarına sığınıp yiyecek ve giyecek yardımı aldıklarını da asla unutmasınlar.
Yunanistan eğer insanlık namına bir şey yapmak istiyorsa sınırlarını açmalı sivillere uyguladığı sert müdahaleye son vermeli ve onların güvenli bir şekilde Avrupa’ya intikallerini sağlamalıdır.   Yunanistan ülkesine gelen mültecilerin Uluslararası Koruma Başvurularını alarak onlar hakkında taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri yerine getirmelidir.

Sınırda mültecilere uygulanan tüm şiddet ve zulüm 1951 Cenevre Sözleşmesini askıya alınmasını ve Avrupa İnsan Haklarının İhlali anlamına gelir. Batının insan haklarını sözde ve kâğıtta göstermelik olarak kullandığı dönemler artık geride kalmıştır. Ortadoğu’da bir insanlık dramı yaşanırken herkes elini taşın altına koymalı ve sorumluluklarını yerine getirmelidir.
Sözlerime son verirken Milletimizin kadim ruhunu ve Devletimizin sonsuz bekasını korumak uğruna en büyük mertebeye yükselen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnet ile anıyorum…

31 Ocak 2020 Cuma

KORKUTAN 2020 PİYASA ANALİZİ VE GÜVENLİ LİMANLARA KAÇIŞ



2020 yılı maalesef çok kötü başladı. Dünya üzerinde meydana gelen jeo-politik risklerin ve gerilimlerin yükselişi, doğal afetler, depremler, salgın hastalıklar, ticari anlaşmazlıklar ve daha birçok enteresan olayın yaşandığı 2020 yılının ocak ayı şimdiden küresel ekonomiyi oluşturan temel göstergeleri derinden sarstı.
Son yıllarda dünya üzerinde etkisini gösteren ekonomik durgunluk yeni yılda da varlığını sürdürecek gibi gözüküyor. Tüm piyasalarda ciddi anlamda bir belirsizlik mevcut, risklerle dolu sonu kestirilemeyen birçok ekonomik aktivite gerçekleştirilirken yeni yılla birlikte yaşanan tüm olaylar ise piyasayı oluşturan tüm aktörleri kara kara düşündürüyor.

Yeni yılın başlaması ile birlikte ABD-İran gerilimine şahit olduk. ABD’nin İran Devrim Muhafızlarından Kasım Süleymani’yi öldürmesi iki ülke arasında olan gerginliği ciddi derecede arttırdı. İntikam yeminlerinin havada uçuştuğu ocak ayının ilk haftalarında İran büyük bir hata yaparak Tahran’dan Kiev’e giden Ukrayna uçağının füze zannederek düşürdü ve bu hatası 176 kişinin hayatına mal oldu.

İki ülke arasındaki bu gerginlik küresel piyasaları derinden etkileyerek yüksek derecede bir volatiliteye neden oldu. Özellikle döviz kurlarında ve altın fiyatlarında meydana gelen dalgalanma göstergeler üzerindeki rekor seviyeleri tek tek egale etti. 3 Ocak tarihinde rekor seviyeleri gören altın fiyatları gram olarak 300 TL’yi aşarken çeyrek altın ise fiyat olarak 500 TL’yi gördü.
İki ülke arasındaki gerginlik şuanda ilk zamanlarda ki olmasa da bu konu ile ilgili belirsizlik hala sürmekte ve ülkelerin birbirlerine karşı yapacağı hamleler merakla beklenmektedir.

Yeni yılla birlikte dünyanın yakından takip ettiği bir başka konu ise Çin’de ortaya çıkan KORONA Virüsü oldu. Çin’in Vuhan kentinde kendini gösteren ve ülkede büyük bir paniğe neden olan hastalık Çin olmak üzere Hong Kong, Amerika, Kanada ve Suudi Arabistan’a sıçradı. 2002 yılında meydana çıkan SARS virüsünün bir mutasyonu olan bu virüs çok daha tehlikeli bir hale gelerek Çin’de tüm hayatı alt üst etti. Şuanda hem Çin’de hem de tüm dünyada ciddi bir panik ve endişe yaşanıyor.
Çin ve ABD arasında geçen yıl yaşanan ticaret savaşları jeo-politik riskleri yükseltmiş ve birçok ülkeyi ekonomik olarak etkisi altına alan bir sorun haline gelmişti. İki ülke ticari faaliyetleri bakımından yeni yılda ilk kez anlaşma yoluna gittiler ama söz konusu korona virüsünün etkileri piyasaları da önemli ölçüde etkiliyor.

Hastalıktan dolayı sınırlandırılan seyahatler ve hastalıkla mücadele için harcanan miktarlar Çin’i büyük bir ekonomik maliyete sürüklemekte ve ilerleyen zamanlarda hastalık daha ciddi boyutlara ulaşırsa dünyanın en büyük 2. Ekonomisine sahip Çin’i zor günler bekliyor demektir. Piyasaların söz konusu hastalığa vermiş olduğu tepki ise özellikle petrol fiyatlarında yaşandı brent petrolün 65 dolar seviyelerinde olan fiyatı şuanda talebin azalması endişeleri ile birlikte 57-58 dolar seviyelerine kadar düştü.

Ülkemiz ise şuanda depremlerle uğraşıyor 28 Ocakta Manisa’da meydana gelen 5.1 şiddetindeki ve Elazığ’da meydana gelen can ve mal kayıplarının yaşandığı 6.7 şiddetindeki iki deprem bizleri derinden etkiledi. Öncelikle bu üzücü olayda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum.

Deprem konusu Türkiye'nin her zaman düşünmesi, planlı ve hazırlıklı olması gereken önemli bir konudur. Ülkemiz ciddi anlamda fay hatları üzerinde bulunuyorken hala birçok kentsel dönüşümün gerçekleşmediğini ve yeterli önlemlerin alınmadığını ne yazık ki görüyoruz. Bu konuda yeterli çalışmaların yapılmaması durumunda tüm uzmanların gerçekleşmesini beklediği büyük İstanbul depreminde yaşanması ihtimal maddi ve manevi yıkımın gözlerimizin önünde her an canlandırarak ve yaşananlardan ders alarak depreme karşı hazırlıklarımızı gerçekleştirmeliyiz.

Depremin manevi kayıpları olduğu kadar maddi kayıpları da mevcuttur. Bu maddi kayıplar ise mevcut ekonomik düzeni temelden sarsabilir. Örnek olarak daha önceden ülkemizde yaşanan büyük depremlerin Türkiye ekonomisine olan maliyeti rakamlarla birlikte ilgili tüm kaynaklarda mevcuttur.

2020 Yılında Piyasalarda ki Mevcut Durum Nedir?

Yeni yılın başlaması ile birlikte ilk haftalarda hem Türkiye’de hem de dünya borsalarında rallilere şahit olduk. Birçok hisse senedi ani yükselişler yaşadı. Ülkemizde Borsa İstanbul 124 Bin seviyesini görerek iyi bir yükseliş yaşadı. Şuanda ise yaşanan tüm olaylar doğrultusunda meydana gelen düşüşlerle 119 Bin seviyelerinde işlem görüyor.

Döviz kurlarına baktığımız zaman ise 2019 yılında ABD-Türkiye arasında yaşanan gerginlikler yeni yılda da zaman zaman kendini göstermeye devam ediyor iki ülke arasında gündeme gelen yaptırım kararları tansiyonun yükselmesine neden olabiliyor. Yaşanan son jeo-politik risklerle de USD-TR kuru 5.94-5.96 seviyelerinde dalgalanıyor olası risk artışları ile 5.96 sonrası her ani çıkış 5.98- 6.00 ve üstü direnç noktalarını görebilir. Kurdaki eğilim aşağı yönlü hareket edecek olursa eğer destek seviyeleri 5.90-5.87 seviyelerini görmek mümkün olabilir.

Dünya merkez bankaları ise faiz konusunda şimdilik sabit veya indirime giden hamleler gerçekleştiriyor. Küresel ekonomide ki resesyon devam etmekte ve büyüme oranları istenilen seviyede gerçekleşmemektedir. Bu yüzden parasal sıkılaşma şimdilik gündemde olmayıp parasal gevşemeye devam edilmektedir. Hem ABD Merkez Bankası FED, hem de Avrupa Merkez Bankası faizlerini uzunca bir zaman yükseliş pozisyonuna almaları beklenmemektedir.

Güvenli Limanlara Kaçış Gündem de !

2020 yılının başlaması ile birlikte yaşanan olaylar sonucunda cazibesini arttıran en önemli yatırım aracı ise Altın oldu. Özellikle ABD-İran gerginliği sonrasında ki risk artışı ile birlikte Altın fiyatları son zamanların en büyük yükselişini yaşadı. Altının dolar cinsinden ifadesi olan ons göstergesi 1.610 doları görerek Mart 2013 yılından itibaren ki en yüksek seviyesini test etti.
Ülkemizde ocak ayının ilk haftasında gram olarak 309 Tl’yi gören altın fiyatları yatırımcısına büyük kazançlar sağladı şuanda ise gerek jeo-politik risklerin ve korona virüsünün piyasalarda vermiş olduğu rahatsızlıklar yatırımcıları güvenli liman olarak bilinen altına yönlendirmektedir.

Sonuç olarak dünya genelinde yaşanan tüm bu gerginlikler ve ekstrem olaylar varlığını devam ettirecek gibi gözüküyor. Özellikle Orta Doğu’da jeo-politik riskler son derece artış göstermektedir. ABD'nin Kudüs'ü İsrail’in başkenti ilan eden raporları bölgedeki çatışmayı ateşlendirmektedir. Özellikle Türkiye bu kararı ölü doğmuş bir anlaşma olarak nitelendirmektedir.

Tüm bu gelişmeler doğrultusunda dünya ve Türkiye ekonomisi üzerinde net bir ifade ile açıklayacak olursak görülen durum büyük bir BELİRSİZLİKTİR. Ekonomik kriz veya ekonomik bollukta sonuçlar her zaman kesindir. Ya batmışsınızdır ya da ülke büyük bir ivme kazanmıştır. Ama belirsizlik anında ne olacağı belli değildir. Böyle durumlarda tüm yatırımcıların olabildiğince dikkatli davranmaları ve yaşanabilecek her yeni ekonomik dalgalanmaya hazır olmaları gerekmektedir.

Gürkan DANIK
Ekonomist