31 Ağustos 2015 Pazartesi

YURTİÇİNDE VE KÜRESEL EKONOMİDE SON DURUM


Geçen hafta Piyasaları yorumlarken döviz kurları ile ilgili olarak şu yorumu yapmıştık. Analizlere göre eğer Türkiye'de erken seçim ihtimali ön plana çıkıp şiddet eylemleri ve beklenen FED faiz oranlarının artışı ile Doların 2.80-3.00 arası olacağını Euro'nun ise 3.15'i göreceği söylenmekte tabiki bunlar gerçekten çok uçuk ama çok az ihtimalde olsa mümkün olabilecek tahminler demiştik. 

Gerçekten uçuk olarak gördüğümüz ve gerçekleşmesine az ihtimalle de baktığımız durum gerçekleşti son hafta hem yurtiçinde hemde yurtdışında ki hareketlenmeler hız kesmeden devam etti.  Öncelikle piyasalara baktığımızda dolar kuru 3.00 düzeyine gelerek rekorunu tazeleyip rekora ismini yazıp tekrar 2.91 seviyelerine kadar geriledi yine aynı şekilde euro ise 3.45 oranını geçip tekrar yurtdışından gelen hamlelerle 3.28,3,26 düzeyine geri çekildi. 

Piyasalarımızda öncelikle 7 Haziran siyasi istikrarsızlık başlangıç dönemi daha sonra artan terör olayları sonuçsuz kalan koalisyon görüşmeleri ile birlikte piyasalarda gerçekten çok ciddi dalgalanmalar gördük tabi ki bu yurtiçinde ki konulara yurtdışında ki konular da eklenince kuzeyde Rusya-Ukranya krizi,güneyde Orta Doğu ateş çemberi, batıda Yunanistan krizi ve Asya'da Çin ekonomisinde ki problemlerle ve FED'in spekülasyonları ile kurların rekor kırmasını beklememek mantıksızlık olurdu. 

Yurtiçinde ki duruma baktığımız zaman siyasi durumun özeti erken seçim oldu sonuçsuz kalan koalisyon görüşmeleri ile Cumhurbaşkanı anayasal haklarını kullanarak seçimlerin yenilenmesine karar verdi bu kararın şimdilik siyasi istikrarsızlığa tam manası ile bir nokta koymaktan ziyade virgül koyma niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz hiç olmazsa artık belirsizliğin yerine kesin olan resmileşen bir erken seçim kararı alındı. 1 Kasım'a kadar piyasaların yurtiçi gelişmelerle siyasi anlamda bir nefeslenme sürecine girildi. 

Yurtdışındaki gelişmelere baktığımız zaman Avrupa Borsalarında Çin deki ekonomik çalkantının izleri olsada şuanda çok ciddi manada bir piyasa dalgalanması gözükmüyor ama tabi ki hiç olmayacak anlamına da gelmiyor Avrupa tedbirli davranmak istiyor. Bununla birlikte Amerika Merkez Bankası FED'in faiz attırma spekülasyonları en geç 2016 ayının Martı'na kadar devam etmesi öngörülüyor.  Eylül ayında yapılacak toplantıda faiz arttırımı ile ilgili olarak yine kesin bir söylem yok yani spekülasyonlar devam edecek gibi gözüküyor. 

TCMB ise en son yaptığı toplantıda faiz oranlarına dokunmadı bir çok analizci faiz oranının arttırılması ile ilgili olarak görüş belirtsede siyasi kanat ise faiz oranlarının düşmesi ile ilgili görüşünü koruyor TCMB ise faiz ile ilgili kararlarını ileride FED'in alacağı kararlar doğrultusunda alacağının sinyallerini verdi. 

Petrol ve altın fiyatlarına baktığımızda ise Brent Petrolün varil fiyatının 43$ kadar düştüğünü görüyoruz ve arz arttırımına bağlı olarak 40$ altı fiyatları görmemiz ileride şaşırtıcı bir sonuç olmayacak gibi gözüküyor. 
Altın ise gram fiyatı olarak son haftalarda rekor denilebilecek yükselişler sergiledi. 

Sonuç olarak gerek yurtiçinde ve küresel manada meydana gelen gelişmelerle iç piyasamız son haftalarda yükselişler ve rekorlar getirerek tekrar dışarıdan gelen hamlelerle ve siyasi belirsizliğin erken seçim kararı alınması sonucunda belli bir süre sona ermesi kurlarda geriye doğru bir izlenim yarattı.  Bu ay FED'in yapmış olduğu açıklamalar önemli olacak ve tekrar global ekonominin getirdikleri doğrultusunda piyasaları yorumlayacağız. 

30 Ağustos 2015 Pazar

NÜKLEER SANTRALLER VE TÜRKİYE



Nükleer santraller şuan ki Türkiye gündeminin en sıcak mevzusu olmakta.Sinop ve Mersin Akkuyuda kurulma aşamasına gelen ve tüm anlaşmaları yapılıp temeli atılma aşamasında olan proje Türkiye gündeminde yerini aldı. Ve bende bu konu bu kadar sıcak iken bir şeyler yazma gereksinimi duydum.

Öncelikle bu çalışmada sizlere nükleer santrallerin çalışma sistemini uzun uzun anlatmayacağım,ki bu konuda araştırma yapan her kişinin uranyum ve toryum reaktörlerinin çalışma sistemini okuduğunu ve anladığını kabul edeceğim. Ben bu çalışmada daha çok nükleer santrallerden elde edilen enerji miktarını istatistiksel bir analiz kapsamına sokacağım. 

Nükleer santraller hakkında çok yorum yapılıyor kimi yorumlar eleştirisel nitelikte kimi yorumlar ise destekleyici nitelikte tabiki nükleer santrallerin ülke ekonomilerine çok büyük yararları olduğu gibi zararlarıda yok değildir. Öncelikle yararlarından bahsedecek olursak uranyum ve toryum gibi ucuz enerji kaynaklarının kullanılması ile dış enerji kaynaklarına bağlılık azalacaktır,ülkelerin teknoloji ve gelişmişlik düzeyi artacaktır, bunun yanında nükleer santraller kömür ve karbon salınımının meydana getirdiği çevre kirliliğine göre daha temiz bir kaynaktır. Olumsuz yönlerine bakacak olursak en bilindik olumsuz yönü şüphesiz radyoaktif serpinti ve kirlenmedir. Nükleer Santrallerden çıkacak radyoaktif atıkların çevreye ulaşımı; rüzgârın ve yağmurun yardımıyla atmosferde taşınması birde denizlere, göllere ve toprağa karışımı şeklinde olur. Doğa olaylarıyla bitki örtüsüne ve sulara karışan radyo aktif maddelerin insan vücuduna ulaşımı kolaylaşmış olur.

Peki nükleer santralleri hangi ülkeler kullanıyor ve enerji üretimlerini ne miktarda ve ne oranda karşılıyorlar aşağıda ki söz konusu grafik dünya ülkelerinde bulunan nükleer santralleri ve bu santrallerden elde edilen enerji miktarını göstermektedir. 

 

Tablolarda Görüldüğü gibi 31 ülkede toplam 437 nükleer santral bulunmaktadır. Tabi ki bu santrallerin hepsi aktif değil bir kısmı aktif ,bir kısmı pasif, bir kısmıda kurulma aşamasında. 

Dünyadaki ilk atom enerji santrali 27 Haziran 1954 tarihinde Sovyetler Birliği ‘nin Moskova kentine 88 km. uzakta Obninsk yöresinde faaliyete geçmiştir.

Dünyadaki ilk nükleer enerji  santraliilk kez 27 Haziran 1954 günü, Sovyetler Birliği’nde, Moskova’nın 88 kilometre uzağındaki Obninsk yöresinde kuruldu. Buradan üretilen elektrik enerjisi, endüstride ve tarımsal işletmelerde kullanıldı. Kullanılabilir kapasitesi, 5 bin KW idi.

Grafikte de görüldüğü gibi şuan dünyada nükleer santrallerden en fazla enerji elde eden ülkeler Fransa,Belçika,Ukranya gibi ülkeler gelmektedir. ABD'nin ise nükleer santrallerden elde ettiği enerji miktarı oranı ise %19 dur. 

Dünya'da nükleer santrallere karşı bir muhalif kesimin olmasının en büyük nedeni şüphesiz Çernobil Faciası olarak bilinmekte bu kaza sonrasında meydana gelen ve dalga dalga yayılan radyoaktif serpinti Türkiye'nin Karadeniz bölgesi yoğun olmak üzere birçok ülkeyi etkileyip kişiler üzerinde gerek sağlık olarak, gerek genetik olarak bir çok rahatsızlığa ve psikolojik sorunlara neden oldu. 

Ama tabiki nükleer santral tüm ülkeler için özelliklede enerji kaynağı olarak yetersiz olan ülkeler için hala bulunmaz bir fırsat olarak değerini koruyor günümüz ekonomilerinde bir çok ülke yenilenebilir enerji kaynaklarına(Hidroelektrik ,Jeotermal,Rüzgar,Güneş Enerjisi vb) yönelsede yinede ülkelerin belli bir zaman aralığına kadar nükleer santral kurma aşamaları bulunmaktadır. Her ne kadar 2011 yılında Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunami felaketleri sonucu santrallere zarar gelmesi ile gözü korkan devletlerin yaklaşık 2030 kadar nükleer santral projelerine devam edecekleri gözüküyor     

Aşağıda ki tabloda görüldüğü gibi 2030 yılına kadar yaklaşık 164 adet daha nükleer santral projesi bulunmaktadır. 317 reaktör ise nükleer programlarda adı geçmektedir.

TÜRİYE'DE DURUM NEDİR

Ülkemizde de son zamanlarda yeni kanuni düzenlemelerle birlikte Sinop Akkuyuda nükleer santral çalışmaları başlamış bulunmakta ve çok değil yaklaşık 10 yıla kalmadan Türkiye'de nükleer santraline kavuşmuş olacak tüm bu gelişmeler olurken eleştirisel yaklaşımlar görüyoruz tabiki söz konusu eleştirileri yapanların kesinlikle çok ama çok haklı nedenlerinin olduğunun kanaatindeyim. Ama çok karamsar olmamak çünkü biz yenilenebilir enerji kaynağı olarak zengin bir ülkeyiz ama kullanmada biraz daha kendimizi geliştirmeliyiz. 

Nükleer santraller gerekli önlemler alındığı zaman ve akıllıca kullanıldığı zaman hem çok büyük bir nimet hemde dışa bağımlılığı enerji bakanlığının yaptığı açıklamalara göre 7.2 milyar dolar azaltan bir enerji kaynağı ve korkulanın aksine yeni dünyada yapılan nükleer santraller artık 2. Sınıf kalitede yani eski 1.sınıf kaliteye göre daha güvenli ve daha dikkatli bir şekilde yapılıyor özelliklede Çernobil faciasına neden olan santrallerin 1.sınıf ve eski kalitede olduğu şimdiki yapılan santrallerin buna Türkiye de dahil daha güvenli ve daha dikkatli yapıldı söylenebilir. Özelliklede Sinop'ta yapılan santralinde Uluslararası bir denetleme belge niteliğinde olan ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunu alıp gerekli testlerden geçtiğine dairde kanıt olmaktadır.

Sonuç olarak küreselleşen global bir dünyada yaşıyoruz bu küreselleşme ve serbest ticaret arttıkça hiç şüphesiz rakiplerimizde artıyor ve biz Türkiye olarakta artan bu ticarette bu rekabet ortamına ayak uydurabilmek için bize bahşedilen enerji kaynaklarını en iyi şekilde kullanmalıyız ve değerlendirmeliyiz





KÜRESELLEŞEN DÜNYADA YENİ BİR ENERJİ KAYNAĞI KAYA GAZI (ŞEYL GAZI)

Doğu bloğunun çökmesi ile birlikte artık yepyeni bir ekonomik kavramla karşılaştık bu kavram hiç şüphesiz liberalizm ,artık çift kutuplu düzenin ortadan kalkması ile birlikte Küreselleşme olgusu aldı başını gitti tabi ki küreselleşme ile birlikte ticaret haddi ve kapasitesi genişledi artık aynı Berlin Duvarı'nın yıkılışı gibi ticaretin önündeki engellerin teker teker kalktığına şahit olduk artık klasiklerin temel felsefesi olan serbest ekonomi liberaller tarafından tekrar bize hatırlatıldı.

Küreselleşe küreselleşe artık ülkelerin belli bir üretim düzeyinde olan güçleri yeni dünya düzenine ayak uyduramıyordu artık ülkeler rekabet gücünü elde tutabilmek için çok daha fazla üretim yapmak zorunda idi zaten nüfus artışıda reel sektörü buna zorluyordu tabiki üretim için sermaye gerek ve sermayeyi ayakta tutacak olan bir güce ihtiyaç vardı.  En büyük sermaye gücü şüphesiz doğanın bize sunduğu enerji kaynakları idi. 

Enerji kaynaklarının önemini unuttuk ve bu kaynakları hunharca çevre bilinci olmadan kullandık ve doğanın bir gün intikamını bizden alacağını unuttuk
çevreye en büyük zararları verdik. 1970'li yıllarda petrol krizi ile birlikte artık ülkeler bu enerji kaynaklarının bir gün tükenebileceğini anladı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ve yeni çevre projelerine adım attılar.  (AB çevre programı,Kyoto Protokolü vb)
Rüzgar,jeotermal,hidroelektrik,nükleer,güneş enerjisi, vb kaynaklar artık petrol ve doğal gazdan sonra en gözde enerji kaynakları oldular.

Şimdi böyle bir girizgâhtan sonra sizlere az önce saymış olduğumuz enerji kaynakları haricinde çok daha farklı bir enerji kaynağından bahsedeceğiz bu kaynağın adı Şeyl gazı bir diğer adı ile KAYA GAZI diyebiliriz. Son zamanlarda ABD 'de çok meşhur olan bu enerji kaynağı ABD için yeni bir adım ,yeni bir imkan oldu. ABD artık bu kaynağı üretimde kullanarak enerjide dışa ait olan bağlarını minimum düzeye düşürme gayesi içerisinde.

Kaya gazının özelliklerinden bahsedecek olursak Kaya gazı (Şeyl Gaz) kayaç denilen formasyonların içinde sıkışmış olan doğal gazdır. Hidrolik çatlatma adı verilen işlemle kaya katmanlarının içinde kırılmalar üretilerek açığa çıkması sağlanır.

Dünyada kayaç gazı rezervleri konusunda en etkin bilgi ABD Enerji Enformasyon Dairesi (EIA) tarafından veriliyor. Son açıkladıkları raporlara göre EIA’nın bildiği en yüksek rezerv Çin’de… 1.3 trilyon metreküplük rezerviyle ilk sırada bulunan Çin’i 862 milyar metreküple ABD izliyor. Meksika (681), Arjantin (774) Kanada (388), Avustralya (396) yüksek rezervlere sahip. Türkiye'de ise 4,6 trilyon metreküp rezervden bahsediliyor ama bunun kullanılabilir ve yeraltından çıkarılacak miktarı 651 milyar metreküp olarak tahmin ediliyor.

Tabiki Kaya gazı yer altında hiç bir işe yaramıyor bu kaynağın yeryüzüne çıkartılıp üretim işleminde kullanılması gerekmekte ama bu kayaç gazını çıkarmak o kadar kolay bir işlem değil bu kaynağı çıkarabilmek için hidrolik çatlatma denilen bir işlem uygulanıyor ve tabiki bu işlem yapılırken aşırı derecede bir su kaynağına gerek duyuluyor. 

Hidrolik çatlatma amacıyla kullanılan çatlatma sıvısı %97,5 oranında su,% 2,5 oranında ise ince kum ve bazı kimyasallardan oluşur. Bu sıvı kuyuların içine çok büyük bir basınçla verilir.Böylece kaya gazının bulunduğu bölgede çatlaklar ve kılcal damarlar yaratılır.

Çatlatma sıvısındaki ince daneli kum açılan çatlakların içine girer.Hidrolik çatlatma işleminin sonunda basınç kaldırıldığında bu madde ince çatlakları açık tutarak kaya gazının toplanmasını ve kuyuya doğru akışını sağlar. Tüm bu işlemler yapılırken sismolojik etkilere ,küçük çaplı depremlere neden olunabiliyor çünkü kilometrelerce yerin altına önce doğrudan sonra yatay olarak giriyorsun ve sonra suyun basıncı ile yeraltında patlamalar yaratıyorsun ve yer yerinden oynuyor tabiki bu işlemler yapılırken hangi teknoloji seviyesi kullanılır ve bu etkiler minimum seviyeye indirilir mi? bilmiyoruz zaman bunu bize gösterecektir.

Sonuç olarak gün geçtikçe enerji kaynakları tükenmeye yüz tutmaya başlayınca ve yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi arttıkça aynı anlattığımız kayaç gazı gibi daha nice enerji kaynakları adından söz ettirecek ama insan şu soruyu kendi kendine soruyor ülkemiz enerji kaynakları olarak dışa bağımlı olarak biliniyor özelliklede doğalgaz ve petrolde ,ama bahsettiğimiz kayaç gazının doğal gazın ayrıldığı kayaçların gözeneklerinde kalan kalıntı bir gaz olduğunu biliyoruz ve ABD 'de EIA Dairesinin verdiği istatistiksel analize baktığımızda topraklarımızın altında 651 milyar metreküp kullanılabilir Kaya gazının varlığından bahsediliyor ve bu doğal gazın kayaçlarda ki kalıntısı bu düzeyde ise nasıl oluyorda Kaya gazını oluşturan DOĞAL GAZ topraklarımızda bulunmuyor burası işte çok meçhul!!!

GÜRKAN DANIK



29 Ağustos 2015 Cumartesi

İŞSİZLİK PROBLEMİNE FARKLI YAKLAŞIMLAR


İşsizlik konusu herkesiz kafasını karıştıran bir kavram ve bu yüzden bu konuya biraz daha açıklık getirelim önce işin bilimsel yönüne bakalım 

Dünya'nın neresinde olursa olsun işsizliğin litaratürde ki tanımı cari ücret düzeyini kabul ettiği halde bir kişinin işsiz kalmasıdır.  Buradaki cari ücret kavramı çok önemli küreselleşen dünyada Neo liberal hareketlerle birlikte işsizliğinde tanımı değişti artık kişiler cari ücret seviyesini reddedip kendi yeteneklerine göre, eğitim bilgilerine göre ve aldıkları formasyon şekli ile iş bulmak ve buna denk gelen ücreti kabul etmekteler bu konuda vermiş oldukları tepki son derece doğal çünkü kim istemez ki kendi alanında çalıştığı bir işin ücretini almak, ama tekrar tekrar söylemek gerekirse burada ki cari ücret kavramının üstünde durmakta fayda var günümüzün gençleri kendi alanı ile ilgili iş ararken maalesef boş gezmeyi çok seviyorlar ve cari ücret düzeyini reddediyorlar günümüzün gençleri aslında kendi yeteneklerini yansıtan işi buluncaya kadar cari ücret düzeyinde ki ücreti kabul etseler hem kendilerine ait günlük ihtiyaçlarını karşılayacaklar, hemde istihdam sağlayacaklar ki zaten Küreselleşen dünyada işci haklarını da ön plana alırsak hiç kimse bir yerde zorla çalışamayacak ki angaryanın yasak olduğu bir ülkede yaşıyoruz.  Gençler'in kendi yeteneklerini ve aldıkları eğitim formasyonuna göre iş ve o işi yansıtan ücret düzeyini bulana kadar cari ücret düzeyini kabul edip kendisini yansıtan işi bulduğu zaman cari ücreti kabul ederek girdiği işten ayrılmasını hiç kimse engelleyemez 

Cari ücreti oluşturan faktörlere baktığımızda ise ülkemiz gelişen bir ülke artık çoğu kesimlerce kabul edilmesede Türkiye artık ne iki haneli yada üç haneli enflasyonun yaşandığı bir ülke ,ne de faizlerin yüzde yedi bin beş yüz olduğu, ne de 2001 finansal kriz sonrasında yeni dünyanın hasta adamı gibi yakıştırmaların yapıldığı bir ülke ,artık yabancı yatırımcı konusunda ülkemiz çok cazip bir hale geldi her yeni yatırım farklı bir istihdam alanı doğuruyor ve yeni iş alanları açılıyor. Makro ekonomik göstergelerimiz bizim son 15 yılda nerelerden nerelere geldiğimiz açık bir örneği ve cari ücreti oluşturan asgari ücret ve diğer maaşlar eski dönemlere göre hiç de azımsanmayacak bir düzeyde

Yeni dünya düzeninde hiç şüphesiz reel sektöründe finansal sektöründe aradığı işçilerin temel özellikleri çalışan,kaliteli,kendini geliştirmiş,ileri görüşlü bireylerdir. Ülkede işsizlik sorunu var demek çok kolay peki iş arayanlarda sorun var mı birde bu sorunun sorulması gerek geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimiz kendilerini nasıl yetiştiriyor, kendilerini her geçen gün daha da acımasızlaşan düzene karşı kendilerini nasıl hazırlıyorlar bu soruların cevabı bulunması gerekiyor. Ülkemizde her gazetede çıkan iş ilanlarına baktığımızda bu ilanlara kim bakıyor kimler emek talep ediyor kimler emek arz ediyor bu konular tartışılmalı emek talep edenler çok fazla ama şöyle içten çalışmak isteyen kendini emek talep edenlerin şartlarına göre ayarlayanlar çok az düzeyde biz gençlerimizi üniversitelere gönderirken seçkin,kültürlü bireyler olmaları için gönderiyoruz  peki onlar kendilerini ne şekilde geliştiriyorlar? Maalesef bu soruların cevabı son zamanlarda üniversite ortamlarında yaşananlarıda göz önünde bulundurursak olumlu bir yönde değil gençler geleceklerini şekillendirecekleri üniversite yıllarını yok yere heba ediyorlar bir bireyin kendisine ait düşüncelerinin olması çok güzel bir şey ama sahip olduğu düşüncenin ana hatlarını bilmeden şiddet ortamı oluşturmak hem gençlerimizin ileriye dönük hayatlarında kara bir leke hemde ayak bastıkları ülke içinde bir utanç tablosu durumuna geliyor.  

Dünya genelinde genç nüfusun değeri her bir ülke için bulunmaz bir nimet olarak görülüyor ama genç nüfusun oluşması ile herşey bitmiyor söz konusu genç nüfus kitlesini, küresel nitelikte kendi geleneklerinden, göreneklerinden ve inançlarından saptırmadan dünya emek talebinin standartlarına uygun olarak yetiştirmek gerekiyor. Bu konuda hem anne ve babalara hemde geleceğimizin teminatı gençlerimize çok şey düşüyor.  

Bahsettiğimiz her bir noktanın özetini çıkaracak olursak işsizlik probleminin tek sorumlusu olarak devleti gösteremeyiz devletin tek görevi ortam oluşturmaktır artık günümüz Keynes'in Genel Teorisinde ortaya attığı gönülsüz işsizlik kavramından uzaklaşmakta daha önce bahsettiğimiz gibi küreselleşme ile birlikte gençler kendi yeteneklerini,eğitimleri sonucunda sahip oldukları bilgiler doğrultusunda ücret talep ettiklerini, cari ücreti reddedip gönüllü olarak işsiz kaldıklarını bahsetmiş ve bu noktayı eleştirmiştik. 

Ülkemiz artık ne Büyük Buhranda,ne 94 krizinde ne de 2001 finansal krizinde gelişen,dünya standartlarına uyum sağlamaya çalışan ve son 10 yılda mükemmel bir ivme kazanan ekonomik düzenle karşı karşıyayız işsizlik probleminden sonsuza dek kurtulmamız mümkün değil sadece Türkiye değil mevzubahisimiz hiç bir ülke işsizlik sorununu yüzde yüz çözemez ki zaten mantığa göre tam istihdam mümkün değildir. 

Sonuç olarak sadece işsizlik değil her bir makro ekonomik problemin sorumlusunu devleti göstermek ve cezayı devlete kesmek mantıksızlıktır.  Bu problemler hepimizin ortak problemleri o  yüzden istikrarsızlığa muhalefet yapmak değil istikrarsızlıklara mantıklı çözümler üretmek gerekir. 

GÜRKAN DANIK


FAİZ ORANLARI İLE İLGİLİ DİYOLOGLAR

Faiz oranları ile ilgili geçen sene 2014 yılında çok hararetli tartışmalar olmuştu Dönemin Başbakan'ı ve şuanda Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile TCMB Başkanı Erdem Başçı arasında faiz konusunda görüş ayrılıkları vardı. 

Geçen sene bu tartışmalar sürerken bu konu ile ilgili bir arkadaşım ile sohbet ederken aramızda çok ilginç bir diyalog geçmişti arkadaşım dedi ki
Şimdi Gürkan faiz tartışması ve bu tartışmanın piyasalara etkisini şöyle örneklendirelim seninle ben aynı mahallede karşılıklı oturan komşular olalım balkonlarımızda karşılıklı olsun seninle bir konuda anlaşamadık çok ciddi bir şekilde fikir ayrılığına düştük sen bana karşı balkondan bağırıyorsun bende sana benim balkonumdan bağırıyorum tabiki tüm bu tartışma sürer iken tüm mahalle bizi bas bas bağırdığımızı görüyor mahalle sakinlerinde şöyle bir dedikodu olmaz mı bunların arası bozuk bunlar anlaşamıyorlar bu ikisine dikkat edelim derler ama biz hiç birbirimize bağırmasak seninle balkondan değilde aşağıya geçip aramızdaki meseleyi bir köşede konuşup tatlıya bağlasak daha iyi olmaz mı o zaman hiç kimsenin haberi olmayacak mahallede bu durumdan etkilenmeyecek. 

Şimdi aynı şeyi piyasa için düşünelim Başbakanımız ile Erdem Başçı birbirleri ile böyle yüksek sesle konuşmasalar bir kenara geçip sakin sakin konuşsalar piyasada bu tartışmadan etkilenmese iyi olmaz mı sence diye sormuştu bende şöyle cevap verdim. 

Abi öncelikle bu durum ile ilgili yaptığın teşbih ve tespit son derece yerinde çok güzel bir durum özeti oldu ama eksik olan bir kaç ayrıntı var senin dediğin gibi Recep Tayyip Erdoğan ile Erdem Başçının yada kurum olarak TCMB arasındaki bu görüş ayrılığı normal çünkü herbirisinin faiz ile ilgili olarak mantıklı açıklamaları var medya üzerinden açıklamalarda bulunuyorlar doğru piyasada bunu duyuyor ve etkileniyor bununla birlikte özellikle döviz kurlarlarında hareketlenmeler görüyoruz ama aslında iç piyasada değil dış piyasada gerçekleşenler hem Erdoğan'ın hemde TCMB' nın sesini bastırıyor çünkü ABD merkez bankası FED eline kocaman bir megafon alıp tüm Dünya'ya bas bas bağırıyor diyor ki bak ben toparlanma sürecindeyim tahvil alımlarını azalttım faizleri en kısa zamanda yükselticem diyor yani hem Başbakanın hemde TCMB' nın sesini bastıran ve piyasayı çok daha fazla etkileyen faktörler var

Sonuç olarak geçen sene bir arkadaşla aramızda geçen bu diyaloglardan şunu çıkarabiliriz faiz oranları ile ilgili tarafların düşünceleri kendi çaplarında mantıklı açıklamalar ama şuanda Eylül ayında yada kimi analistçilere göre Aralık ayında FED tarafından bir faiz hamlesi gelecek bu hamle gelmeden önce faiz ile ilgili olarak önlem alıcı tedbirlerin hayata geçirilmesi yerinde olacaktır. 

GÜRKAN DANIK

ABD VE RUSYA ARASINDAKİ KÜRESEL SATRANÇ

Küresel ekonomi son zamanlarda çok hareketli özelliklede Dünya'nın büyük başları yeni bir satranca başladılar diyebiliriz. Hepimiz biliyoruz ki 1990'lı yıllardan sonra İki bloklu dünya artık sona erdi.  Doğu Bloğunun çökmesi ile artık küresel dünyada liberalizm hakim küresel ekonomi,ticaret,finans piyasaları ile içli dışlıyız,her ne kadar Doğu-Batı Bloğu sona erdi desekte hala dünya üzerinde ABD ile Rusya arasında yıllarca süren bir ekonomik çekişme var özellikle son zamanlarda Ukranya krizi ve OPEC'in petrol fiyatlarını düşürmesi Rusya'yı iç piyasa olarak sarstı ve son verilere göre yaklaşık %2-3 arası Rusya ekonomisinde bir daralma gördük. 
 ABD bu çekişmede hamlesini iyi yaptı kendisi önce enerji bağımlılığı olarak Kaya Gazı çalışmalarına başlayıp bu bağımlılığı en az seviyeye indirdi ve Orta Doğu'nun en büyük petrol ihraç eden ülkeleri ile anlaşarakta OPEC'in arzı arttırıp fiyatları düşürmesine neden oldu ve Dünya'nın en büyük enerji İhracatçısı Rusya'yı zora soktu yani ABD oyununu iyi oynadı ve bu satrançta hamlesini iyi yaptı. 
Ama biliyorsunuz ki satrançta hamleler karşılıklı yapılır Rusya'da bunun cevabını hemen verdi Ukranya krizindeki yaklaşımları bahane göstererek hem ABD'ye hemde tüm Avrupa'ya gıda ambargosu uyguladı bir yıl boyunca uygulamış olduğu bu ambargoyu daha yeni yapılan bir görüşme ile Putin bir yıl daha uzattı. Ayrıca Rus ordusunun geçen hafta nükleer envanterine bu yıl 40 yeni kıtalar arası ve balistik füzenin katılacağını açıklaması, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in Rusya'nın savaş tehdidi izlenimini bıraktığını ve ABD 'nin kontrolündeki NATO'nun revizyona alınması ile ilgili görüşler ortaya çıktı. Rusya'da bu şekilde hamleye karşı hamle diyerek kendi silahını en iyi şekilde kullanmayı seçti. 

Peki Türkiye bu karşılıklı hamlelerin büyük ekonomilerin stratejik Savaşları'nın olduğu düzende Dünya'nın neresinde yıllar önce ilk İzmir İktisat kongresinde alınan kararlar,yapılan görüşmeler gösteriyordu ki Türkiye'nin o zaman ki Doğu-Batı bloğunda doğu bloğuna kaymayacağını göstermekteydi ama artık süreç değişti yıllarca bir çok problemi kendi bünyesinde yaşayan Türkiye bu problemleri eğer iktisat çerçevesinden bakarsak karşımıza 94-2001 krizleri çıkacaktır. Tüm bu krizlerin olduğu dönemlerden sonra son 15 yıllık süreçte Türkiye'nin yeni ekonomik hamlelerin yaşandığı şu son zamanlarda kendisini hem tecrübeleri ile hemde şuana kadar yapmış olduğu ekonomik ve kalkınma hamleleri ile bu savaşa karşı kendisini iyi bir şekilde hazırladığı söylenebilir. 

Rusya, ABD ve Avrupa'ya gıda ambargosunu uyguladığı zaman hemen kendisine yeni ticari ortaklar aradı özelliklede Çin,Türkiye,Katar,Suudi Arabistan'a yöneldiğini görüyoruz özelliklede Rusya'nın  Türkiye ile gıda ambargosundan dolayı gerekli olan gıda ihracatını Türkiye'den sağlaması ülkemizin ihracatını olumlu katkıda bulunacaktır. Ve özelliklede bu yıl içerisinde Putinin milyar dolarlık anlaşmaları Türkiye'de yapması Batıya karşı yapılan hamlelerden biri olduğunuda söyleyebiliriz. Bununla birlikte Rusya'nın en büyük bankası Sberbank, dünyanın en büyük projelerinden biri olacak 3'üncü Havalimanı'na 'güven'i sağladığı finansmanla göstermesi ve Banka'nın  İstanbul'a yapılacak olan 3'üncü Havalimanı'na 500 milyon euroluk kredi verilmesiyle ilgili mutabakat zaptını imzalaması Türkiye ve Rusya ilişkilerini a z çok da olsa gösteriyor. Özelliklede Rusya'nın Türkiye,Katar,Suudi Arabistan ile birlikte çok büyük projelere adım atacağı söyleniyor 
Uzmanlara göre ise açıklamalar söyle

4 ÜLKE ABD İÇİN BÜYÜK RİSK 
Rusya'nın Arabistan'da 16 nükleer santral inşaa edeceği belirtildi. Rusya'yı ekonomik anlamda çökerten brent petrol varilinin 44 dolara düşmesi artık tarih oldu. Suudi Arabistan'ın yeni dönemde üretimi azaltacağı ifade edildi. Prens Selman, Suriye ve Esad'la ilgili de Putin'i ikna etti. Suudi Prens'in Türkiye ve Katar'la Suriye konusunda aynı düşüncede olduklarını ve Rusya'nın da bu düşünceleri paylaşmasını istediği iddia edildi. Putin de bu konuda geri adım attı. Kral Abdullah döneminde Arabistan'ı bir eyalet gibi gören Washington, yeni Kral Selman'la birlikte art arda darbeler aldı. Uzmanlar, "Türkiye, Arabistan ve Katar'la, Rusya'nın büyük güç olacağı kesin" dedi.

Sonuç olarak tüm bu gelişmelerle birlikte ABD için Rusya'nın ve diğer Asya ve Ortadoğu Ülkelerinin kolay bir lokma olmadığı anlaşılıyor tabi ki tüm bu ekonomik hamlelerin gün geçtikçe yapılacağı küresel satrançta ülkemizde artık oyunun içinde ki piyonlardan değil belkide bu satrancın içindeki en değerli taşlardan birisi oyun hala oynanıyor galip olan belli değil her gün,her hafta,her ay farklı farklı hamleler yapılıyor Allah bu ülkenin içinde bulunduğu takımı mat ettirmesin

GÜRKAN DANIK