“Bize dünyada da âhirette de iyi ve güzel olanı takdir buyur. Şüphesiz biz sana yöneldik, senin yolunu tuttuk.” Allah şöyle buyurdu: “Azabım var, onu kimi dilersem onun başına dolarım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Fakat rahmetimi özellikle bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize iman edenlere nasip edeceğim.”
A'raf 156
Rahmetinden
sual olunmayacak 11 ayın Sultan'ı Ramazan'ı Şerif-i iftarı ile, sahuru ile,
orucu ve zekatı ile ardımızda bırakıyoruz. Allah daha nice Ramazan aylarını ve
Ramazan Bayramlarını bizlere nasip eylesin.
Ramazan
ayı her ne kadar toplumun manevi yaşantısında çok önemli bir yere sahip olduğu
gibi toplumun maddi yaşantısına da çok büyük bir katkısı vardır. Ramazan
aylarında insanların gelenek ve göreneklerini hatırlamaları sosyal
yardımlaşmaya ve aile hayatına ve aile ilişkilerini sağlamlaştırma çabaları
bunun en güzel örneklerini teşkil etmektedir.
Ramazan
ayında tutmuş olduğumuz oruçlar hem bizlere kulluk görevimizi Allah(C.C)
rızasını kazanma isteğimizi ön plana koymakla birlikte dünyanın birçok
köşesinde açlıkla ve yoklukla mücadele eden insanların halini bir nebze anlayabilmeyi
de öğretiyor.
Yüce
dinimiz İslam ve yol rehberimiz İlahi Kadim Kuran'ı Kerim bizlere hem şahsi hem
de içinde yaşadığımız toplumda nasıl örnek bir insan olmamız gerektiğini çoğu
Ayeti Kerim'de bize anlatmaktadır. Sosyal, Hukuk, İdare alanında birçok bilgi
ve yaşanmışlıklar içeren Kadim Kitabımız ekonomi ve iktisadi hayatta da bize
yol göstermektedir. Şüphesiz bu Ramazan
ayında ve normal zamanlarda da vermiş olduğumuz zekâtlar hem toplumsal
dayanışma açısından hem manevi yönden insanlık değeri anlayışından hem de
iktisadi yaşama katkısı bakımından çok önemli bir yeri teşkil ediyor.
Zekât
vermek öncelikle İslam’ın en önemli beş temel esası olmak ile birlikte hem
Allah rızasını kazanmak hem de zor durumda kalan insanlara bu mübarek Ramazan
ayında yardımcı olmak ile birlikte iktisadi yaşamada katkı sağlamaktadır.
İktisadi
düzene vermiş olduğu katkıyı en basitinden şu şekilde özetleyecek olursak
yoksul sınıfa verilecek olan zekât öncelikle bu yoksul kesimin gelirlerini
arttıracaktır. Geliri artan bu sınıf ihtiyaçlarını karşılamak için öncelikle
tasarruf yapmaktan daha öncelikli olarak harcama yapacaktırlar tabi ki
harcamaların artması ile birlikte fabrikaların üretim stokları azalma durumunda
olacağı için fabrikalar üretim düğmesine basacaktırlar ve verilen Zekâtlar hem
kişilerin ihtiyaçlarını karşılarken hem de ekonomiye katkı sağlanacaktır ama zekâtlar
yoksul olmayan insanlara verilecek olsaydı o zaman bu paralar tasarruf da
duracak ve ekonomiye katkı sağlamayıp yastık altında duracaktı. Zekâtında bu
yüzden sadece yoksul kesime verilmesi gerekliliği dinimizce de üstünde
durulmuştur.
Kur’an-ı
Kerim, iman esasları üzerinde duran ilk âyetlerden itibaren zekâtla aynı
çerçevede değerlendirilebilecek noktaların altını çizmiştir. Yoksulu doyurmak,
yetime kol kanat germek, köle âzat etmek bunlardan bazılarıdır (Müddessir
74/44). Bütün bunları, toplumda varlık ve gelir düzeyi bakımından dezavantajlı
kesimlerin kollanması ve eşitsizliklerin giderilmesi olarak değerlendirmek
mümkündür (Kahf, 2001: 1).
Mekke’nin
ilk döneminde başlayan bu vurgunun ilerleyen dönemlerde sistematik bir şekilde
arttığı görülür. Öncelikle yetimin veya yoksulun doyurulması emredilirken
ikinci aşama olarak müminlerin mallarında fakirlerin haklarının bulunduğu
belirtilmiştir (Meâric 70/24-25). Son aşama olarak ise zekât, hicretin ikinci
yılında farz kılınmıştır. Zekâtın farz kılınmasına giden bu sürecin inanç
esaslarının vurgulandığı ilk âyetlerden itibaren yoğunluk kazanması, zekâtın
toplumda birliği ve dengeyi sağlayan, eşitsizlikleri ortadan kaldıran yönü göz
önünde bulundurulduğunda daha iyi anlaşılmaktadır (Yılmaz&Sırım, 2017).
GÜRKAN DANIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder