16 Mayıs 2025 Cuma

"İttihat ve Terakki: Kızılelma’ya Adanmış Alın Terinin, Şehadet Kanının, Umudun ve Ateşin Hikâyesi"

Bir çakı düşünün. Sustasına basıldığında ölüme saplanan bir azim fışkırıyor. İşte İttihat ve Terakki tam da böyle bir çakıydı: Küresel haçlı cephesine karşı, sararmış haritaların üstüne yeniden Turan’ın kızıl izlerini çizen bir sustalı irade.

Modern tarihin, galiplerin mürekkebiyle yazdığı satır aralarında, kaybedenlerin değil kayıpların onuru yatar. O onur ki; Yemen çöllerinde susuzluktan kurumuş dillerden düşen duaları sakladı. O onur ki; Sarıkamış’ta beyaz bir kefene bürünüp karların altından Kafkasya’ya uzandı. O onur ki; Çanakkale’de, toprağın bağrına düşerken “Vatan sağ olsun” diyenlerin son nefesi idi. O onur ki, Kut’ül Amâre’de İngiliz'e diz çöktüren aklın, bileğin ve imanın zaferi idi. 

Ve bir Enver Paşa var idi bu onur ve şeref ordusunun komutanı idi. Bir idealdir, bir sevdadır, bir rüyadır o. Yalnızdır ama ümitsiz değildir. Cihan’a meydan okumuş, çölleri yutmuş, dağları aşmış bir Turan sevdalısıdır. Bakmayın bugünün “yüzeysel tarihçilerine”; Enver’in gözlerindeki parıltı, sadece bir harbin değil, bir inancın, bir ideolojinin, bir milletin özüdür. Ve o özün adı: Kızılelma’dır.

İttihatçılar… Onlar ne bir parti, ne bir cemiyet… Onlar tarihin direnişe susadığı bir dönemde “Namusumuzdur Vatan!” diyen son neferlerdi. Onlar; haritanın üstüne mürekkep değil kan dökenlerdi. Talat Paşa’nın kalemiyle kurduğu strateji, Cemal Paşa’nın süngüsüyle işlenmişti. Her biri, Allah’ın Türk milletine yazdığı son destanın gizli öznesiydi.

Ve elbette Teşkilat-ı Mahsusa… Bugün istihbarat dendiğinde, şifrelerin arasında değil, yüreğin derinliklerinde aranması gereken bir isimdir Kuşçubaşı Eşref. O ki; İngiliz emperyalizmini Mekke'de, Medine’de, Afrika’da göğsüyle durdurdu. Onun her adımı, bir dua, her izi bir dava. Yanında ise Zenci Musa siyah teninin altında bembeyaz bir Türk sevdası taşıyan adam… İmanın, vefanın, adamlığın vücut bulmuş haliydi Musa.

Kızılelma, onlar için masal değil, menzildi. İttihatçılar için devlet sadece sınırlarla çizilmiş bir alan değil, şuurla çevrilmiş bir vatandı. Onlar için bayrak bir bez değil, şehit kanıyla yıkanmış bir iman sembolüydü. Ve onların nazarında “Vatan” sadece Anadolu değil, gönül coğrafyamızın tamamıydı: Bakü’den Trablusgarp’a, Galiçya’dan Halep’e…

Yemen'de yandılar. Sarıkamış’ta donarak şehadeti giydiler. Çanakkale’de imanla kurşunu durdurdular. Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da kıyamete çağırılan bir milletin kefensiz yiğitleriydi onlar.

Şimdi dön ve bak: Bu ülkenin üzerine çökmüş yılgınlığa, teslimiyete, umutsuzluğa... Bugünün suskunluğu, onların haykırışıyla kıyaslanır mı? Hangi diplomasi, hangi toplantı, hangi açıklama; Enver’in at sırtında çölleri aşan gölgesine denk düşebilir?

İttihat ve Terakki, bir fikir hareketidir. Bir milletin yeniden doğuşunu hazırlayan, Cumhuriyetin harcına kendi kanını katan bir devrimci ruhtur. İdealleri uğruna ölmeyi göze alanların adıdır.

Bugün, hâlâ birileri vatanı satmanın yollarını ararken, biz hâlâ “Vatan, bayrak ve namus” diyen o 40 deliyi hatırlıyoruz. Çünkü biz biliriz ki; bir milletin hafızası yoksa geleceği de olmaz.

Onlar ki sustalı çakı gibiydi. Bir kez açıldılar mı, kapanmadılar. Ve şimdi zaman, o çakının yeniden açılma vaktidir.


8 Mayıs 2025 Perşembe

"Kuklalar Değişir, Kuklacı Hep Aynıdır:" Pakistan’ın Direnişi, Emperyalizmin Yeni Cephesi"

 


Dünya, bir kez daha sahnelenen bir oyunun perde arkasına kör bakıyor. Hindistan ile Pakistan arasında tırmanan gerilim, sanıldığı gibi yalnızca iki komşu ülkenin sınır çekişmesi değil. Bu, modern emperyalizmin Ortadoğu’dan Güney Asya’ya uzanan yeni cephe açma stratejisidir. Kuklalar değişiyor ama kuklacı hep aynı kalıyor.


ABD’nin son yıllarda Hindistan’a yaptığı trilyon dolarlık yatırımlar, askeri anlaşmalar, yapay zekâdan savunma sanayiine kadar geniş yelpazede gerçekleşen teknoloji transferleri, bölgenin “yeni jandarması”nı yaratma projesinin parçalarıdır. Ancak önlerinde büyük bir engel vardı: Nükleer güce sahip, bağımsız duruşuyla bölgesel denklemi bozan tek Müslüman ülke; PAKİSTAN.

İmran Khan, bir halk uyanışının adı olmuştu.
Pakistan halkının onuru, adaleti ve bağımsızlığı için yola çıkan bu lider, emperyalizmin oyuncağı olmak istemedi. Tam da bu noktada devreye giren dış destekli yapılar, içeriden yıkım planını devreye aldı. Khan tutuklandı, susturuldu. Ardından sahne değişti: Savaş provokasyonu.

Peki bu kriz kimin işine yarıyor?
Silah sanayisinin, yeni dünya düzeni inşacılarının, coğrafyaları şekillendirme peşindeki güçlerin… Herkesin ama insanlığın değil.

Bu çatışma sadece Hindistan ile Pakistan arasında değil. Bu, İslam dünyasına karşı başlatılmış yeni bir cephedir.  Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da kaybedilen kontrolü şimdi Keşmir üzerinden yeniden ele alma çabasıdır. Bölgeyi nükleer bir uçuruma sürüklemek, aynı anda hem Müslüman dünyayı hem Asya’yı dizayn etmenin yoludur.

Ama unuttukları bir şey var: Direnişin adı Pakistan’dır.
Bu ülke, geçmişte olduğu gibi bugün de emperyalizme karşı dik durmayı bilmiştir. Nükleer gücünü bir tehdit unsuru olarak değil, bir denge unsuru olarak koruyan Pakistan, şimdi yalnız değildir.

Türkiye-Pakistan kardeşliği, tarihin en onurlu bağlarından biridir. Bu iki ülke, sadece askeri değil, kalbi ve vicdani olarak da birdir. Geçmişte Çanakkale Savaşında kollarındaki bilezikleri satıp yardım gönderen Pakistanlıların torunları, bugün aynı ruha sahiptir. Türkiye ise, emperyalizmin her koldan saldırdığı bu yeni dönemde, dostunun yanında yer almak zorundadır.

Bu yazı bir çağrıdır:
Müslüman coğrafyalara çizilen haritalara, kurulmak istenen yeni oyunlara karşı ortak bir aklın, ortak bir vicdanın sesi olmalıdır. Silahların değil adaletin konuştuğu bir dünya için, Pakistan’ın haklı mücadelesini anlamak ve anlatmak, insanlığın borcudur.

Ve unutulmasın: Kuklalar değişir, ama kuklacı hep aynıdır.

5 Mayıs 2025 Pazartesi

HIZIR VE İLYAS’IN ÖZLEMİ: HIDIRELLEZ

Bir milletin hafızası tarihte değil, yaşattığı geleneklerdedir. Ve gelenekler, tarihin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Anadolu dediğimiz bu kutlu toprak parçası, yalnızca haritada bir yer değildir; ruhların buluştuğu, kalplerin kaynaştığı, gökyüzüyle yeryüzünün dua ile birleştiği bir menzildir. İşte Hıdırellez, bu menzilin en latif, en içli, en dualı duraklarından biridir.

Her geleni Hızır bilmek… Her olayı hayır saymak… Bu, bizim kültürümüzün kadim şiarıdır. Mazlumun elinden tutanı, açın sofrasına bir dilim ekmek uzatanı, yolda kalanın yükünü omuzlayanı “Hızır geldi” diye anar bu millet. Çünkü Hızır olmak, bir kimlik değil; bir ahlâktır bizde.

Denizlerin ötesinden gelen, dalgaları delen, umudu yitirmiş gönüllere yol gösteren İlyas ile gönül yollarının rehberi Hızır’ın buluştuğu gündür Hıdırellez. Bu buluşma, sıradan bir vakit değil, rahmetin, bereketin, duanın coğrafyamıza iniş anıdır. Anadolu insanı bu günü sadece kutlamaz, yaşar… Çiçekler toplanır, dilekler tutulur, ateşler yakılır, dualar edilir. Ama hepsinden öte, gönüller birleşir, eller kavuşur, gözler gülümser.

Birliktir Hıdırellez. Beraberliktir. Dilin sevgiye dönüştüğü, yüreğin şifaya kavuştuğu gündür. Evlat hasretiyle yanan bir anaya, işsizliğin yükünü çeken bir babaya, evlenme hayali kuran bir genç kıza, iflah olmaz sandığı derdine derman arayan bir dertliye “sabret” diyen manevi bir işarettir.

Bugün, küreselleşmenin tek tipleştiren rüzgarına karşı, geleneklerimiz sığınılacak bir limandır. Çünkü gelenek, geçmişin küllerini değil; korunu taşır. Hıdırellez, bu korun adıdır. Ve biz bu koru yaşatmazsak, kimse bizim yerimize bu ateşi yakmaz. Unutulmamalıdır: Hafızasını kaybeden millet, kendini de kaybeder.

“Kültür, insanın insanca yaşamasıdır.” Hıdırellez de bu insanca yaşamanın, ortak duyguda buluşmanın, kıyıda köşede kalmış gönülleri hatırlamanın kültürüdür. Öyleyse bu kadim geleneği bizi biz yapan değerlerin timsali olarak korumalı, yaşatmalı ve nesilden nesile aktarmalıyız.

Hızır’ın soluğu, İlyas’ın sesi, bu topraklarda yankılanmaya devam etsin… Darda kalanlara yoldaş, umudunu yitirenlere nefes, kavuşamayanlara vuslat olsun. Her geleni Hızır bilip, her gönüle İlyas gibi dokunmak ümidiyle…

3 Mayıs 2025 Cumartesi

Adı Türk Yükü Cihan "3 Mayıs Türkçülük Günü"

Allah onlara "Türk" adını verdi ve onları yeryüzüne hakim kıldı. 

Bu öyle bir isimdir ki, dağların rüzgarında yankılanır, çöllerin suskunluğunda bile haykırır. Divan-ı Lügati’t Türk’teki o yüce kelamın sırrını erenler bilir: Bu millet, yeryüzüne sadece hükmetmek için değil; zulmün karşısında dimdik durmak, mazluma kol kanat germek, adaletin temsilcisi olmak için gönderildi.

Bin yıllardır devam eden ve kıyamete kadar sürecek bir nöbetin adıdır Türk. Kılıcı adaletin kınından çekildi mi; Zalim titrer, mazlum dua eder.

Bir kişi kalsa da, küllerinden devlet çıkaran iradenin adıdır Türk. Esareti şanına yakıştırmayan, toprağa diz çöker ama zalime asla

Çünkü Türk, Allah’ın ordusudur. 

Ve bu öyle bir ordudur ki, Akif’in dizelerinde bile dua olur:

"Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi...

Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi…

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,

Galip et çünkü bu son ordusudur İslam’ın!"

İşte bu millet, yalnız kendisi için değil; göğsünde Doğu Türkistan'ın sessiz feryadını, Filistinli çocuğun gözyaşını, Kerkük’teki yaslı annenin duasını taşır. Bayrağı, sadece gökte değil gönülde de dalgalanır. Çünkü o bayrak; kanla yazılmış tarihin, imanla kurulmuş medeniyetin sembolüdür.

Çünkü Adı Türk olanın yükü cihan olur

Türkün Kızılelması bir hayal değil, bir ülküdür. Bir sancaktır. Maziden atiye uzanan bir idealdir. Balkanlar’da bir dağ varsa, o Türk’ün gönlünde yükselir. Tuna akar ama sadece su değildir, bir medeniyetin, bir geçmişin izlerini taşır.

Ve bugün…

Bugün 3 Mayıs. Bugün fikirde, ruhda, yürekte Türk olmanın vaktidir. Bugün Atsız’ın kaleminde, Meriç’in zihninde yoğrulan o büyük kavganın, o yüksek ülkünün günüdür.

Unutulmasın:

Türkleri tarih sahnesinden çıkarırsanız geriye kalan; zalimlerin zafer nidaları ve mazlumların çığlıklarıdır.

Çünkü Türk, beklenendir.

Ve Türkçülük, bir ırkın üstünlüğü değil; bir milletin, Allah’tan aldığı emaneti yere düşürmeme gayesidir.

Atalarımızın ruhları şad olsun!

Gönül coğrafyamızda, gönüller yapmaya giden yolda; kökü mazide olan âti olabilen her Türk evladının Türkçülük Günü kutlu, kutlu, kutlu olsun!

Gürkan Danık